Türkiye seçimini tamamladı. İyi haber, çok sayıda tezvirata rağmen bunu şaibesiz bir şekilde bitirmiş olmasıdır. Önümüzdeki günlerde sonuçlar tartışılmaya devam edilecek. Gündemi işgal edecek konuların başında yeni hükümet senaryoları ile HDP’nin başarısı yer alacaktır.
Bu tartışmalar sürerken, ülkenin kronik sorunları da karakter ve boyut değiştirerek varlığını iyiden iyiye hissettirecektir. Sözünü ettiğimiz konuların başında da Kürt sorunu geliyor.
Yeni dönem
Seçimlerin en başarılı kampanyalarından birini HDP’nin yürüttüğü, iyi bir sonuç aldığı gerçek. Yerel özellikler ve hedef kitleyi dikkate alan hibrit bir söylem geliştirerek bunu sağladı. Kürt kimliğine vurgu yapan söylemlerinin yanı sıra, sol ideolojiyi, merkezine Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan karşıtlığını koyan tarihsel “cephe örgütü stratejisini” uyguladı. Barajı aşarak TBMM’ye 80 milletvekili sokmayı başardı.
Sadece Ak Parti’nin hükümet kuramamasının değil, aynı zamanda HDP’nin seçim başarısının Kürt sorununa nasıl bir “çarpan etkisi” yapacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Her ne kadar Demirtaş HDP’ye başarı getiren “emanet oylara” dikkat çekerek partisinin hareket alanını sınırlayan bazı taahhütlerde bulunmuş olsa da bunun erken bir karar olduğunu söyleyebiliriz. Öcalan’ın pragmatik yaklaşımı, PKK’nın politik kültürü, ideolojisi, stratejileri ve HDP’ye biçilen rol dikkate alınınca bazı şeylerin değişebileceğini görmek mümkün.
HDP’nin elde ettiği bu taktik başarının, Öcalan’ın genel stratejik planları içinde nasıl bir yer bulacağını ve anlamını bir süre sonra göreceğiz. Demirtaş, Ak Parti karşıtı söylemlerinin temposunu artırdıkça, bu söylemleri ile PKK’nın stratejik hamleleri arasında sıkışabilir.
Öte yandan, mevcut başarı ekseninde yürütülecek mücadelenin ana ve yegâne taşıyıcısının parlamento olması önerilerinin, Öcalan ve Kandil tarafından kabul göreceği şüphelidir. Çünkü “politik-askeri” stratejinin ağırlık noktası şimdilik, parlamento değildir. Hedeflenen “konfederasyon” idealinin sınırlı parlamento gücüyle hayata geçirilemeyeceğini en iyi Öcalan bilir.
Sayıların ötesinde etki
Seçim, HDP’ye sadece parlamentoda yeni sandalyeler kazandırmakla kalmadı, aynı zamanda, psikolojik üstünlük ve Kürt halkının zihninde PKK’nın “meşruiyetini” de tahkim etti. Elbette, “meşruiyet” inşası sadece seçimle gerçekleşmiş bir sonuç değil. Çözüm süreci, Irak ve Suriye’de devam eden iç savaş, bunun PKK’ya sağladığı uluslararası görünürlük ile askeri kapasite de bu sonuçta etkili oldu.
Seçim sonuçlarını, sadece oy oranları ve parlamenter sayıları açısından okumak eksik olacaktır. “Ayaklanma Stratejisi”nin demokratik düzenin sağladığı imkânlardan faydalanarak yürütüldüğü bir ortamda bu sonuçlar bize, PKK’nın halkın “kalbini ve beynini kazanma” sürecini büyük ölçüde tamamladığını gösteriyor. Bu tabloyu PKK’nın “politik-askeri” stratejisi bağlamında okuyan çevreler, “halkın kontrolünü” kaybedenler ve kazananlar açısından ne anlama geldiğini iyi bilir. Bu gelişme, PKK’nın çıtayı yükseltmesi ve bir sonraki hamlesi için yeterli motivasyon ve güç demektir.