Irak ve Suriye’de durum her geçen gün daha da karmaşık hale geliyor. Artık iki ülkede devlet sadece kâğıt üzerinde var. Neredeyse elli milyon insanın yaşadığı böylesine büyük bir coğrafyada otorite, düzen ve her şeyden önce de “güvenlik” kalmadı. İki ülkenin iç savaşları birbirini beslemeye devam ediyor. Üstelik istikrarsızlık ve çatışmaların etrafa yayılma istidadı da var. Yakın zamanda Ürdün’ün de bu girdaba kapılması sürpriz olmaz. Tablo böyle olunca, milyonlarca insanın yarına dair ne planları ne de umutları var.
Harabeye dönmüş şehirler, köyler, savaşan gruplar arasında sürekli el değiştiriyor. Stratejik öneme sahip Ramadi bu şehirlerin sonuncusu. Gelişmelerden en büyük zararı yine siviller gördü. Ramadi’nin düşmesinin ardından binlerce insan yollara döküldü.
Mülteci denilince Suriye akla gelse de Birleşmiş Milletler verilerine göre, şu anda üç milyon Iraklı da benzer durumda. Bunun da neredeyse % 85’i Sünni Araplardan oluşuyor. Dikkat çekici olan taraf, Irak’tan kaçanların büyük kısmının, nispeten daha sakin olan, DAİŞ denetimindeki Suriye’nin doğusuna sığınıyor olmaları.
İşler nereye gider?
Her ne kadar ABD yönetimi farklı ve teselli edici açıklamalar yapsa da son gelişmelerle DAİŞ ile mücadele stratejisinin çöktüğü yönünde yorumlar artıyor. Öyle ki ABD’nin Suriye’de DAİŞ komutanı Seyyaf’ı öldürme “başarısı” bile Ramadi işgalinin gölgesinde kaldı. Şimdi Pentagon, “Koalisyon güçleri ve Iraklı ortaklar geri dönerek Ramadi’yi geri almalıyız” diye açıklamalar yapıyor. ABD Dışişleri Bakanı da umudunu yitirmemiş olmalı ki Ramadi’nin önümüzdeki günlerde tekrar geri alınacağından söz ediyor. Ancak ortada bir sorun var. Kim ve hangi ordu buraları geri alacak?
Irak ordusu
DAİŞ’in, geçen yaz başlayan müttefik hava saldırılarında önemli kayıplar verdiği bir gerçek. Ancak, yeni şartlara uyum yeteneği, asimetrik savaşın karakteri, Irak ordusunun zayıflığı, mezhep gibi güçlü bir motivasyonun olması kayıplarına rağmen ilerleme sağlamasını kolaylaştırıyor.
Irak ordusu, organizasyonu zayıf, yolsuzluğa batmış, vasıfsız liderlerin (general, subay, astsubay) yönettiği, morali sıfır olarak tanımlanıyor. Haliyle, savaşma yeteneği de yerlerde sürünüyor. Çatışmaların başlamasıyla askerler ya firar ediyor ya da teslim oluyor. Harcanan para, zaman ve emek boşa gidiyor.
DAİŞ’e karşı Sünni aşiretleri harekete geçirme fikri sahada yeterince başarılı olmadı. DAİŞ’in hükümet ve müttefik ülkeler yanlılarını “cezalandırma” gücü, acımazsızlığı ve kararlılığı bunda etkili oldu. Öte yandan, Şii milislerin işgal ettiği Sünni kasabalarda hoyratlığı bunu imkânsız hale getirdi. Sonuçta Irak hükümeti, DAİŞ ile baş etmek için savaşacak gönüllü arayışını sürdürüyor
Bölgede, askeri, siyasi ve insani krizler kronik bir hal aldı ve uzunca bir süre devam edecek. Mevcut tabloda, kısa vadede gidişatı değiştirecek bir umut ışığı görünmüyor. Obama’nın, Ortadoğu’daki çetrefil işlere doğrudan karışmayacağını açıklaması, Irak ve Suriye yönetimlerinin çaresizliği, bölgesel güçlerin -İran, Suudi Arabistan gibi- olaylara daha fazla müdahil olmasını teşvik ediyor. Bütün bunlar DAİŞ’in varlığına uygun ekosistemi besliyor.