Seçimlerin en çarpıcı sonucu, HDP’nin oy ve milletvekili sayısındaki artışı ile Ak Parti’nin kayıpları oldu. Sonuçlar, Ak Parti’nin “Kürt” politikaları üzerinde düşünmek gerektiğini gösteriyor.
Çeşitli araştırmalar Türkiye’de Kürtlerin genel nüfusa oranının %15-17 arasında olduğunu söylüyor. HDP’nin seçimde aldığı %13 oy, Kürtlerin %80-90’nın HDP’yi desteklediği anlamına gelebilir. Başka bir ifadeyle, PKK’nın uyguladığı politikaları olumladığını gösterir.
Öcalan, 1973’ten beri, Maocu, “uzun süreli halk savaşı” stratejisini uyguluyor. Stratejinin temelinde, gönüllü ya da terör, şiddet ve korku yoluyla “halkın kontrolünü ele geçirmek” var. Başlangıçta savaşarak hedeflerine ulaşacağını düşünen örgüt, değişen bölgesel koşullar, artan askeri baskı, azalan halk desteği ve örgüt içi sorunlar nedeniyle 1995’te stratejik araçlarının önceliğinde değişikliğe gitti.
Siyasi alan öncelik kazanırken, “terör ve gerillayı” gerektiği yer, zaman ve ölçüde kullanma kararı aldı. Silahlı unsurların, şiddetin, terörün toplumu, hükümeti ve kurumları etkileme kapasitesini asla göz ardı etmedi. Politik hedefleri hiç değişmedi. Sadece söylemler şartlara göre “elastikiyet” kazandı. Hükümetlerin hata yapmalarını beklemek, sabırlı olmak temel ilke haline geldi.
Devlet ne yaptı?
PKK’nın ayaklanma stratejisine karşı devlet, 1992’den sonra muğlak bir “ayaklanmayı bastırma stratejisi” izledi. Geleneksel, “temizle, elde tut ve inşa et” prensiplerini uyguladı. PKK’nın askeri gücü minimize edilirken, cephe örgütü çökertildi. “Temizlik ve elde tutma” işi ağır bedeller ödenerek hayata geçirildi. İş, “inşa” aşamasına gelince strateji çeşitli sorunlarla karşılaştı.
Fiziki inşa, meşruiyet inşası
Stratejinin inşa aşaması iki ayaktan oluşuyordu. Birincisi, halkın “kalbini ve beynini” kazanmak için “fiziki koşulları”, ekonomik, sosyal hayatı, altyapıyı düzeltmek, iyileştirmek. Ak Parti bunu hakkıyla yaptı. Eş zamanlı yapılması gereken diğer husus, güvenliği sağlayarak, halkın devleti tek “meşru otorite olarak göreceği” ortamı kurmaktı. Böylece PKK’nın “ayaklanma stratejisi” işlevsiz hale gelecekti. Seçim sonuçlarına bakınca “fiziki inşa”yı Ak Parti’nin, “meşru otorite” inşasını ise PKK’nın hakkıyla yaptığı anlaşılıyor.
Neden?
Güvenlik devletin temel fonksiyonudur. Bunu küçümsemek, göz ardı etmek PKK için kaçırılmaması gereken bir fırsattı. O da bunu yaptı ve halkın zihninde “meşru otorite” haline geldi. Bu tabloya itiraz edenler ise “güvenlikçi politikalar” söylemiyle baskılandılar.
İdeolojik ön yargılar, asker karşıtlığı, kurumlar arası güvensizlik ve iletişim eksikliği, tecrübelerden faydalanma yerine, dedikodulara itibar edilmesine neden oldu. Ayaklanma stratejisinin önemi, terör ve şiddetin etkisi, milliyetçilik ve etnik sorunun yönetilme zorluğu küçümsendi. Kısa vadeli taktik rahatlık, uzun vadeli stratejik kayıplara tercih edildi. Öcalan’ın tecrübeleri, hırsı, Makyavelist kişiliği göz ardı edildi. ABD’nin Irak’ı işgaliyle değişmeye başlayan bölgesel dinamikler yok sayıldı.
Seçim sonuçları bize “meşruiyet inşası”nın PKK tarafından doğru anlaşıldığını söylüyor. Hükümet içinden bazıları bu sonuçları öngörerek yola çıktıysa amaçlarına ulaştı demektir. Ancak kafamızı karıştıran konu, çoğunun seçim sonuçlarına bu denli şaşırmış olmaları.