Çözüm süreci tartışmaları derinleşiyor. PKK, bir yanda Kobani çatışmalarını esas alan propaganda savaşını yürütürken, bir yanda da 6-8 Ekim olaylarıyla izlediği “yıpratma” stratejisinin sonuçlarını devşiriyor. Öte yandan, terör mantığına uygun, “cezalandırma amaçlı” suikastlarla halkı “yıldırma” yolunda ilerleme kaydediyor. Özellikle de örgütün otoritesini tahkim eden, devlet otoritesini ise acz içinde göstermeyi hedefleyen sistematik saldırılarıyla.
Dört neden
PKK’nın terör ve şiddeti yeniden gündeme taşımasının dört nedeni var. Birincisi, çözüm süreci ilerledikçe, nihai noktadaki politik mimarinin ne olacağı konusunda hükümetle ortak bir görüşün oluşmaması. İkincisi, IŞİD gibi uluslararası bir sorun da PKK/PYD’nin çıkarlarının Türkiye hariç tüm aktörlerle uyuşuyor olması. Bunun sağladığı avantajları kullanma isteği. Üçüncüsü, PKK’nın çözüm sürecini “güç devşirme sürecine” çevirmeyi başardığına inanmış olması. Son olarak, yaklaşan genel seçimlerin hükümetin hassasiyetini artıracağına ve onu daha da edilgen yapacağına olan inanç.
Son durak?
Uygulamada, bizi belli bir sonuca götürecek işlemler dizisinden oluşan bir süreç var. Taraflar arasında bu sürecin ulaşacağı nihai siyasi tabloyla ilgili mutabakat yok. Daha basit bir ifadeyle, “anaların ağlamadığı” bir düzenin nasıl bir şey olacağı konusunda ortak bir görüşe varılamadığı anlaşılıyor.
Hükümetin, nasıl bir siyasi mimari hedeflediğini bilmiyoruz. Süreci yönetebilmek için bu konunun ötelenmesi anlaşılabilir bir durum.
Hükümetten farklı olarak, PKK’nın sürecin sonunda varmayı arzu ettiği hedefi gayet net. Bu yüzden de heyecanlı, sabırsız, cesur ve stratejileri açık. Nihai hedefin bağımsız Kürt devleti olduğu bir gerçek.
Ancak iç ve dış koşullar, propaganda tekniği böylesine açık ve abartılı bir ifadeyi kullanmamayı gerektiriyor. Bu nedenle elastiki bir söylem ve dolaylı strateji izliyor.
PKK’nın, bu günkü sürecin sonunda görmek istediği politik tabloyu bir örnekle açıklamak gerekirse bu Hizbullah’ın Lübnan’daki konumudur.
Belli bir bölgede denetimi elde tutan, kendi stratejik müttefikleri, ilişkileri ve çıkarları olan devletimsi bir yapıdan söz ediyoruz. Suriye iç savaşında Esad rejiminin yanında savaşan, İran’la stratejik müttefiklik ilişkisini sürdüren, silahlı güce sahip aynı zamanda Lübnan’ın parçası olan bir yapı.
PKK da Türkiye’nin belli bir bölgesini yönetmeyi, kendi kararlarıyla savaş dahil her türlü politik, askeri, ekonomik ilişkileri yürütmeyi hedefliyor.
Suriye’de savunulması gereken “kantonlar”, Avrupa’da temsilcilikler ve Irak’ta müşterek karargâhın varlığı bu fikri tahkim eden ipuçları. Buna karşılık, coğrafya ders kitaplarında “Türkiye” haritasının tekliğine şimdilik itiraz etmeyeceğini de ifade ediyor.
Bu tablonun inşasının ilk adımı Kürtlerin tek temsilcisinin kendisi olduğunu kabul ettirmekten geçiyor. İkinci adım ise devletin meşru otoritesinin erozyona uğradığı fikrinin bölge insanı tarafından satın alınmasıyla mümkün olduğunun farkında. PKK, çözüm sürecine, politik hedef, bölgesel ve iç politik gelişmelerle örgütsel kültür çerçevesinde yaklaşıyor.