IŞİD’in kuzeye ilerleyişi şimdilik hız kesmiş gibi görünüyor. Yine de yüz binlerce insan korku ve endişe içinde yerinden yurdundan oldu. Tam bir insanlık trajedisi yaşanıyor ve maalesef yaşanmaya da devam edecek. Önceki yazımda peşmergenin ricatının sadece askeri nedenlere açıklanamayacağını belirtmiştim.
Irak’ta yaşanan politik kriz ve askeri zayıflık, Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından hızla fırsata çevrilmişti. Şii ağırlıklı yolsuzluğa batmış Irak ordusunun Musul’dan firarı, Kerkük’te konuşlu olan birliklerin de peşmerge tarafından silahlarına el konularak kapı dışarı edilmesini sağladı. Barzani tek kurşun atmadan Kerkük’te kontrolü tam olarak sağladı. Dahası, planlarında olmayan, fazladan köyler ve kasabalar da peşmergenin eline geçti. Çoğunda Ezidiler, Hıristiyan Kürtler ve Türkmenler gibi tarihi önyargılarla dışlanmış topluluklar yaşıyordu. Peşmergenin bu grupları savunmak için ölümü göze alması zaten beklenemezdi. Nitekim de öyle oldu.
Ordunun çöküşüyle birlikte, girintili çıkıntılı, nereden geçtiği tam belli olmayan ve uzunluğu 1100 km’yi bulan bir sınır çıktı. Bu sınırın, IŞİD gibi “korku ve dehşet efsaneleri” ile beslenmiş bir tehdide karşı korunması gerekiyordu.
Psikolojik boyut
Irak, yüz yıllık tarihinde çok sayıda etnik, dini, mezhebi ve siyasi çatışmaya sahne oldu. Milyonlarca insan hayatlarını kaybetti. Birçoğu da ülkesini terk etti. İran-Irak savaşında Şiiler, ABD’nin Irak’ı işgaliyle 2.5 milyon Sünni Arap, Ürdün ve Suriye’ye mülteci olarak kaçtı.
Kürtler de bundan nasibini aldı. Yüz binlercesi 1974, 1989, 1991’de canlarını kurtarmak için İran’a ve Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı.
Ölüm korkusu, şiddet, kıtlık ve politik dışlanma nedeniyle topraklarını terk etmek zorunda kalan insanların büyük travmalar yaşadığı bir gerçek. Nitekim Kürtler de aynı travmaları yaşadılar. Sünni Arapların intikam için neler yapabileceklerini de biliyorlar.
“Mezhebi referanslı ideoloji” ile beslenen, ABD işgaliyle Kürtlerin “ihanetine” uğradığını düşünen, yüzyıllar sonra kaybeden grupta yer almayı asla hazzetmeyen Arap milliyetçiliğinin neler yapabileceğinin en önemli referansı şüphesiz ki “Halepçe katliamı”dır.
Korku, tarihsel tecrübeler kadar, medya üzerinden yürütülen “propaganda savaşı” ile de besleniyor. Terörizmin bir drama yaratma işi olduğunu bilen IŞİD, yayınladığı videolarla herkesten çok kapı komşusu Kürtleri daha fazla korkutuyor.
Öte yandan Kürtler, ekonomik refahlarını artırıp, şehirlere göç ettikleri, daha iyi bir hayat yaşamaya başladıkları yeni dönemde böylesi tehditlere karşı daha hassas hale geldiler. Bütün bunların peşmergenin ricat fikrini desteklediğini belirtmemiz gerekir.
Havadan destek korkuyu önler mi?
Kuzey Irak’ta IŞİD’in şiddet ve korkuya dayalı yıldırma stratejisi ile ABD’nin havadan müdahaleyle güven yaratma stratejisi rekabet halinde. de benzer amacı var. Askeri başarı yerine kamuoyunu etkilemek.
Böyle bir mücadelede, “botları” yere değmeyen başarı elde edemez. Sahada ise sadece IŞİD’in ve peşmergenin “botlaryere basıyor. Havadan müdahale şimdilik IŞİD’i yavaşlatabilir. Ama durduramaz. Bunu Afganistan’da, Irak’ta ve Vietnam’da gördük.
Obama’nın açıkladığı yol haritasına gelince, özeti şu: Havadan iki bomba atmanın bir sonuç getirmeyeceğini biliyoruz. Peşmerge uzun süreli bir savaşa, mülteciler uzun süreli trajediye, komşu ülkeler de uzun süreli yeni sorunlara hazır olmalı.