Ortadoğu bildiğiniz gibi. Yine hareketli. Başkentlerde, cephelerde tartışmalar, görüşmeler ve silahlı çatışmalar devam ediyor. Bu defa hareketlenmenin sebebi Obama’nın dış politikası. Bölge ülkelerine verdiği “Kendi işinizi kendiniz görün” mesajının ardından yeni arayışlar başladı. İran ile yürüttüğü nükleer müzakerelerin sonunda varılan taslak anlaşma da bu arayışları hızlandırdı. Bu, Obama için başarı hikâyesi olsa da, bölge de kaygıları artırmış görünüyor.
Ziyaretler
Obama, geçen hafta Irak Kürt Bölgesel Yönetim Başkanı Barzani’yi misafir etti. Üst düzeyde ilgi gören Barzani, bağımsız Kürt devleti konusunda istediği cevabı alamadı. ABD, Barzani’nin beklentilerine olumlu cevap vermediği gibi, gayet diplomatik ve nazik bir dille Irak’ın bütünlüğüne vurgu yapmayı da ihmal etmedi.
İlginçtir, Irak’ın bütünlüğü konusunda benzer bir açıklamada Tahran yönetiminden geldi. İran Cumhurbaşkanı Ruhani, ülkesini ziyaret eden Irak Cumhurbaşkanı F. Masum’la yaptığı basın toplantısında, bir yandan Irak’ın toprak bütünlüğüne vurgu yaparken bir yandan da ABD’yi suçladı. İran ve Irak arasında işbirliğinin daha da artacağına işaret etti.
Taşlar oynarken
İran, ABD ile imza aşamasına gelen nükleer görüşmelerin yarattığı olumlu havayı da kullanarak, Ortadoğu’da zaten var olan boşluklardan istifade etmeye çalışıyor. Irak, Suriye ve Yemen’de gittikçe görünür hale gelirken, Kuveyt, Bahreyn ve Suudi Arabistan kendi Şiilerinden korkar oldular.
Obama, Körfez İşbirliği Teşkilatı’nın üye ülke liderlerini Camp David’de misafir ediyor. ABD, dış politikasından hoşnut olmayan ve İran’ın nüfuzunu artırmasından kaygılanan misafir liderleri teskin etmekte de zorlanıyor. Oysa Körfez’in güvenliği ve istikrarı sadece bu liderleri değil aynı zamanda ABD’yi de yakından ilgilendiriyor. Elbette petrol, doğal gaz ve bunların dünya pazarlarına uygun fiyatla kesintisiz ulaştırılması noktasında.
Körfez ülke liderlerinin istekleri açık. İran’dan neşet eden kaygılarını giderecek biçimde İran’ın çevrelenmesi, hareketlerinin kısıtlanması. Genişletilmiş bir güvenlik işbirliği anlaşmasının imzalanması. Somut garantiler verilmesi. Sadece konvansiyonel tehditleri değil, konvansiyonel olmayan alanları da kapsaması isteniyor. Özellikle de deniz, kritik altyapı, siber güvenlik, istihbarat alanında işbirliği ile terör saldırılarına karşı ortak strateji geliştirilmesi isteniyor.
Daha başlangıçta Camp David toplantısının can sıkan bir yanının olduğu görülüyor. Suudi Kralı Salman toplantıya katılmıyor. Yerine veliaht Prens ve Savunma Bakanı’nı gönderdi. Farklı yorumlansa da bu “sembolik” hareket, Kral Salman’ın Obama’nın dış politikasından pek hoşnut olmadığını gösteriyor.
Kral, bölgesel güvenliğin tamamen ABD’ye bırakılmasının, Obama’nın uygulamalarından yola çıkarak, “hata” olduğuna inanıyor. Bu nedenle yeni bir güvenlik “doktrinini” inşa etmeye başladığı söyleniyor. Bu bağlamda, Arap ve Müslüman ülkelerle ittifak ilişkilerinin geliştirilmesi ve Yemen örneğinde olduğu gibi, tek yanlı da olsa, İran’a sert tepki verilmesinden yana. Öte yandan, Suriye içinse kesenin ağzını açmış durumda.
Bu gelişmelerden Türkiye’nin de etkilenmesi kaçınılmazdır. Özellikle Türkiye-ABD, Türkiye-İran ilişkilerinde ve elbette Suriye konusunda.
Sonuçta sağlıklı öngörüde bulunabilmek için, içeride seçim sonuçlarını beklemek gerekiyor.