Uluslararası, bölgesel gelişmelerin muğlaklığı, alışılmadık araçları, sürpriz ittifakları, düşmanlıkları ve maliyeti tüm aktörleri zorluyor. Haliyle, PKK gibi terör örgütleri de payına düşeni alıyor. Daha üç beş yıl öncesine kadar gelişmelerden heyecanlanan, “büyük planların” peşinde koşan örgüt bugün elindekileri koruma derdine düşmüş gibi görünüyor. Başka bir ifadeyle, Arap Baharı’nın kazananı olmaya ramak kaldığını düşündüğü bir anda hayat farklı tecelli ediyor.
Suriye’de olup bitenleri “üçüncü dünya savaşı” olarak tanımlayan örgüt yöneticileri yorumlarının abartılı olduğunu görüyor olmalılar. On yıl önce stratejilerinin sıklet merkezini Suriye’ye taşıyıp, ardından da ABD’nin yörüngesine girmenin bedeli yeni yeni ortaya çıkıyor. Anlaşılan, günümüz vekâlet savaşlarının karakterini, artan maliyetini ve büyüyen ölçeğini, örgüt tarihindeki diğer “örtülü hareketlerle” karıştırmış olmalılar.
Nitekim PKK üzerindeki siyasi, askeri, psikolojik baskı her geçen gün artıyor. Askeri operasyonların karakterini değiştiren teknolojik gelişmeler, devlet kurumları arası iş birliği örgütte moral bozukluğu yaratıyor. İHA ve SİHA’ların operasyonlarından dertliler. Söz konusu olan sadece teknik kapasitedeki artış değil, kurumlar arası eşgüdüm ve istihbaratın artması da örgütü sınırlıyor.
Teknolojik imkânlar, sınır kontrollerinin artması, istihbarat, örgüt için avantaj gibi görülen mevsimsel geçişlerin manasını değiştirmiş durumda. Öte yandan, koronavirüs salgını örgütü birkaç açıdan zorluyor. Dünyanın kendi derdine düştüğü günden beri örgüt, yeterince alaka görmüyor. Gündemde eskisi kadar yer bulamıyor. Dahası, salgın korkusu örgütü ve sempatizanlarını da kaygılandırıyor. Üstelik tarihsel tecrübeler, siyasi kültür ve iç rekabet göstermiştir ki Suriye’de bir araya gelecek Kürt gruplar PKK’nın etkisini artırmaktan çok, “gücünü erozyona” uğratacaktır.
Operasyon anlamında da örgüt zor zamanlardan geçiyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, PKK konusunda kararlı ve oldukça da iddialı. Nitekim siyasi desteği arkasına alan Jandarma ve Polis, doğru ve tam zamanlı istihbaratla, örgüte ciddi kayıplar verdirmeye ve yurt içindeki yapıyı sarsmaya devam ediyor.
İçerideki baskıyı azaltmak, yaz mevsimini avantaja çevirmek ve ülke içindeki grupları desteklemek isteyen örgütün sınırı aşması zorunlu. PKK’nın bu niyeti, Milli Savunma Bakanı Akar’ı da heyecanlandıracak ölçek ve biçimde TSK’nın hamleleriyle engellenmiş görünüyor. Örgütün İran, Irak ve Suriye’den kuvvet kaydırması önce hava, ardında da kara operasyonlarıyla engellenmekte, örgütü pozisyonunu korumaya zorlamakta. Öte yandan, MİT’in “başsız bırakma” operasyonlarına sağladığı istihbarat ise örgütte ciddi moral bozukluklarına yol açmakta. Tüm bu hamlelerin Suriye ve Irak’taki yaşanan siyasi, ekonomik gelişmelerle de yakın ilişkisi ortada.
Terörle mücadelenin sadece teröristi vazgeçirmek/etkisiz hale getirmek olmadığını biliyoruz. Önemli olan, özgürlüklerin özüne zarar vermeden, hukukun içinde kalarak, ilerleme sağlayabilmektir. Yine tüm bu çabalar, terörün hemen biteceği, her şeyin kısa zamanda yoluna gireceği anlamına da gelmiyor.