Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Koalisyon kuvvet-leri, 1991’de Saddam Hüseyin’i Kuveyt’ten çıkarttı fakat Bağdat’a gelmeden durdu. Ateşkes, muhayyel Kürt devletinin sınırlarını belirgin hale getirmişti. ABD, Irak’ı işgal ettiği 2003’te bu defa sınırlar biraz daha tahkim edildi. Siyasi nitelik ise bölgesel dengelerin etkisinde ve bağımsızlığa oldukça yakın “federasyon” olarak şekillendi.
Her iki savaş, mütekâmil bir Kürt devleti kuramadı. Ama her hamle birbirini izleyen bir sürecin kilometre taşları oldu. Bugün oldukça farklı bir aşamanın eşiğindeyiz. Kürtler bağımsız bir devlete giden süreçte geri dönülmez bir noktaya geldiler. Ancak her şey “tereyağından kıl çeker” gibi kolay ve “mekanik” gelişmiyor.
Yıllar önce bir makalede Irak’ta Kürt devletinin kurulabilmesinin dört koşula bağlı olduğunu ileri sürmüştüm. (Middle East Policy, could a Kurdish state be set up? March 2004) Bunu Kürt devletinin jeopolitik zorlukları aşma yeteneğine, ABD’nin rızasına ve himayesine, Kerkük’ün ilhakına, son olarak da Irak’lı Kürtlerin iç sorunlarını çözebilmelerine bağlamıştım.

Jeopolitik ulusların kaderidir
Napolyon’a atfedilen meşhur bir sözdür bu. Kürt devletinin önündeki en büyük engel “kaderini”, başka bir ifade ile jeopolitik zorlukları aşmaktır. Doğuşuna tanık olduğumuz Kürt devleti bir “kara devleti” olarak doğuyor. Kara devleti olmak, hareket alanının sınırlı, tercihlerin kısıtlı olması demektir. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu sonrası Irak Kürtlerinin tarihi denize açılamamanın trajik tecrübeleri ile dolu.

Simbiyoz ilişki lazım
Irak’a isyan eden Baba Barzani, 1963’den 1975’e kadar İsrail’den askeri, teknik ve istihbarat yardımı aldı. İlişkinin temelini Arap düşmanlığı oluşturuyordu. Barzani, Irak ordusuna kuzeyden saldırırken amacı İsrail’i rahatlatmak ve Arap İsrail savaşına askeri destek vermesini önlemekti. Bu strateji 1967 ve 1973 savaşlarında işe yaradı.
Barzani, hizmetlerinin karşılığı olan İsrail yardımlarını İran üzerinden almayı sürdürdü. Ancak İran, 1975’te, Irak’la Cezayir anlaşmasını imzalayınca İsrail’in Kürtlerle fiziki teması kesildi. Barzani, bir defa daha jeopolitiğin kurbanı oldu.
Bugün Irak’lı Kürtler batı ve güneyde hiç de dost olmayan komşularla çevriliyorlar. Abartı gibi görünebilir ama yüzyıl sürecek bir düşmanlığın tohumlarının atıldığı bir çevre oluşuyor. Güvenlik kaygılarının eksik olmayacağı, sıkı korunması gereken 1200 km.lik güney/güney batı sınırından söz ediyoruz. Suriye ise Kürt devletini dünyaya bağlayabilecek alternatif rota olmaktan uzak. Doğu’da, İran’da ise Irak’lı Kürtlerin özlemini duydukları bir hayat tarzı yok.
Tarihsel tecrübeler Irak’lı Kürtlere, jeopolitiğin belirlediği açmazlarından kurtulmanın tek yolunun Türkiye ile simbiyoz bir ilişki geliştirmek olduğunu öğretmiş olmalı. Kürtlerin özlemini duydukları refah, Kürt siyasilerin arzu ettiği petrole dayalı rantiye devlet, ancak gaz ve petrolün dünya pazarlarına satılması ile mümkün. Bunun gerçekleşmesi ise siyasi hırs ve hayallere yenik düşmemek, Türkiye ile uzun vadeli, güvene dayalı, istikrarlı bir ilişki geliştirmekle mümkün.
Irak’ta Kürt devletinin kurulması herkes için “paradigmanın” değişmesi anlamına gelir. Bunu sağlayabilecek aktör ise Türkiye’dir. Nasıl mı? Gelecek yazıda ele alacağım.