Terörün ve bir strateji olarak terörizmin tarihi bir sorun olduğu hususunda tereddüt yok. “Politik bir hedef” için şiddet kullanan ve/veya kullanma tehdidinde bulunan örgütler, küreselleşen dünyamızdan hisselerine düşeni almaya devam ediyorlar.
Terörün tanımı, motivasyonu, etkileri, kapasitesi, hukuki ve siyasi bakış sürekli değişiyor. Devletler ve toplumlar, eylem ve kurbanların kimliğinden öte, teröristlerin “politik hedeflerine” odaklandıklarından ortak bir tanım geliştirilemiyor. Örgütlerin siyasi hedefleri, bazı devletlerin ideolojilerine, bazılarının da ulusal çıkarlarına uygun olunca tutum farklılaşıveriyor.
Türkiye ve terörizm
ABD, geleneksel “Küresel Terörizm” raporunu geçen hafta yayımladı. Rapora göre, Türkiye terör dünyasının en renkli ülkelerinden biri!.. Soğuk Savaş’ın mirası Marksist/Leninist örgütlerden PKK gibi etnik örgüte, Türk (Kürt) Hizbullah’ından El Nusra’ya, IŞİD’den DHKP/C’ye kadar geniş bir yelpazede farklı yerel, küresel örgütle uğraşıyor. Her ne kadar son zamanlarda işi sıkı tuttuğu ifade edilse de Türkiye’nin yabancı terörist savaşçılar için geçiş ülkesi olduğuna da vurgu yapılıyor.
Raporda, IŞİD ile mücadelede önemli bir yere sahip olan Türkiye’yi kızdırmamak için, fazlaca haksızlık yapılmamış. Türkiye’nin işi sıkı tuttuğuna, teknik kapasitesini geliştirdiğine ve işbirliğine açık olduğuna vurgu yapılmış. Eleştirilen konuların başında ise iç hukuktaki düzenlemenin yetersizliği, ülkeye giriş yapanların listesinin paylaşılmaması ve vize sistemi geliyor.
PKK, PYD ayrımı
En ilginç olanı ise PKK’yı terör örgütü listesine koyan ABD’nin, PYD ile ilgili tutumu. Raporda, Suriye cephesinde PYD adıyla savaşan PKK unsurları ve onun silahlı kanadı YPG’yi Türkiye’nin terör örgütü olarak sınıflandırdığı ifade ediliyor. Ardından gelen cümlede ise, ABD’nin terörist örgüt listesinde yer alan Meşal’in Ak Parti kongresine katıldığını, Türk hükümeti ile sıkı işbirliğine raporda yer vererek olası eleştirilerin önü kesiliyor.
Irak’ta orijinal kimliği, Suriye’de ise PYD namıyla IŞİD’e karşı savaşan PKK, ABD’nin hava desteğini almaya devam ediyor. İstihbarat, silah ve teknik yardımlarda işin cabası. PYD’ye “özgürlük savaşçısı” muamelesi yapan ABD istihbaratının, onun PKK’nın organik parçası olduğunu tespit edememesi hiç de sürpriz değil!.. Üstelik Edward Snowden sayesinde ABD istihbaratının 2013’te 52 milyar dolar bütçe ve 107 bin personele sahip olduğunu bilmemize rağmen.
İstihbarat yetersizliği!
Elbette konu PYD PKK ilişkisini tespit edemeyen “istihbaratın yetersizliği” değil, ulusal çıkar sorunudur. Zarar görenin müttefik olması bile çok önemli değildir. Milli çıkar söz konusu olduğunda, gücünüz yetiyorsa, raporda, PYD’den sonra Meşal’den söz edersiniz.
ABD, kısa dönem çıkarları için PYD, PKK ayrımı yaparak devletlere ve terör örgütlerine yeni ufuklar açıyor. Bir örgütün üyelerini sınırın bir tarafında terörist, öteki tarafında “özgürlük savaşçısı” tanımı, benzer hikâyeyi başka sorun ve coğrafyalarda da görebileceğiz demektir. Zaten sorunlu olan terör, terörist tanımı ve teröre karşı uluslararası işbirliği daha da karmaşık hale gelecektir.