Şu anda fazlaca gündemimizde olmasa da koronavirüs salgınının ardından çokça konuşacağımız konulardan birinin de düzensiz göç olacağı muhakkak. Salgın bir yandan düzensiz göç hadiselerini hızlandıracak olumsuzluklara yol açarken, düzensiz göç olgusunun yönetilmesini de zorlaştıracaktır.
Koronavirüs salgınının ekonomik hayatı nasıl ve ne ölçekte etkilediğini, krizin ne kadar sürebileceğini çok sayıda ekonomist tahmin etmeye çalışıyor. Bu konuyla ilgili fikirlerini kamuoyuyla paylaşıyor. Örneğin, TEPAV’dan Prof. Dr. Fatih Özatay ve Prof. Dr. Güven Sak’ın birlikte hazırladıkları raporda Türkiye için önemli öngörüler yer alıyor. Bkz. https://www.tepav.org.tr/upload/mce/2020/notlar/covid19_salgini_bir_degil_bir_kac_ceyrek_surerse_ne_olur.pdf Krizin devamının Türk ekonomisini ciddi manada olumsuz etkileyeceği açık. Tüm dünyada benzer şekilde ekonomi daralırken, tedarik zincirlerinin kopabileceği, bunun da işsizliğin büyük oranda artıracağı anlaşılıyor. Özellikle de hizmet sektöründe.
Şüphesiz ki bu olumsuzlukların etkileri her ülkede aynı olmayacaktır. İyi yönetilen, ekonomisi güçlü olan ülkeler ekonomik krizin kamu düzenini bozmasına, iç çatışma gibi yıkıcı sonuç doğurabilecek gelişmelere fırsat vermeden, krizi daha az hasarla atlatabileceklerdir. Ancak korona öncesi de siyasi istikrarsızlık ve iç çatışmalardan muzdarip, ekonomileri zayıf/çökmüş, yardımlarla yaşayan devletlerin yurttaşlarının karşılaşacakları sorunlar çok daha derin olacaktır. Bu durumdaki insanların hayatta kalmak ve daha iyisini inşa etmek umuduyla, büyük kitleler halinde yollara düşmeleri sürpriz olmayacaktır.
Türkiye olası yeni dalganın hedef ülkelerinden biri olmaya aday görünüyor. Geçen yıllarda, düzensiz göç olgusundan payına düşeni alan ve almaya da devam eden Türkiye’nin öngörmesi gereken birden fazla sorunu var. Birincisi Suriye, özellikle İdlib, “potansiyel göç kaynağı” olarak hassasiyetini sürdürüyor. Nitekim Suriye’de yaşanan gelişmelere bakınca, eninde sonunda Türkiye’nin bir göç dalgasıyla yüzleşmesi sürpriz olmayacaktır. Yeni dalganın mevcut göçmen sayısına eklenmesi Türkiye’nin hiç istemeyeceği bir tablodur.
İkinci olarak, istatistikler bize Türkiye’ye yönelik göç dalgasının ana kaynağının yön değiştirdiğini göstermektedir. Nitekim geçen yıl Türkiye’nin doğu komşularından yasa dışı yollarla gelen göçmen sayısı neredeyse yüz bini buldu. Önümüzdeki süreçte bu eğilimin artarak devam edeceğini söyleyebiliriz. Pakistan, Afganistan, İran ve diğer bölge ülkelerinde korona salgınının, çekirge istilasının neden olacağı ekonomik kriz, göç olgusunu daha da güçlendirecektir. Ekonomik yıkımın tetikleyeceği olası sosyal çöküş ve güvenlik açığı da düzensiz göç olgusunu hızlandıracak gibi görünmektedir. Öte yandan, ABD’nin Taliban ile anlaşmaya varması ciddi politik iklim değişikliğine yol açarak birçok Afganlının yollara düşmesine neden olacaktır.
Türkiye’nin üçüncü zorluğu, düzensiz göçmenlerle ilgili politikalarını, ekonomik, sosyal ve kültürel gerilimlere/çatışmalara yol açmadan, iyi yönetebilmektir. Nitekim Türk Alman Üniversitesi’nden Prof. Dr. M. Mustafa Erdoğan da bu konuya dikkat çekerek, “düzensiz göçmenlerin bir nefret objesi haline gelmemesi ve bu sorunun siyasi olarak suiistimal edilmemesi” gerektiğini hatırlatıyor. Gerçekten de koronavirüs salgınının neden olduğu yoksullaşma, işsizliğin yaratacağı rekabet, kırılganlık ve hassasiyet her alanda dikkatli olmayı, zamanında ve doğru adımlar atmayı gerektiriyor.