‘Suriye’ye harekât’ gündemin gerilerine düştü. İç politika ise yükselişte. Ancak geçen yazıda kaldığımız yerden sorulara devam etmek muhtemel gelişmeleri anlamakta faydalı olabilir. Özellikle, sivil-asker ilişkileri, teknolojiye aşırı güven, medya, kayıplar ve beklentileri yüksek tutma noktasında.
Sivil-asker ilişkileri
Suriye’de olduğu gibi “hibrit” çatışmalara müdahil olmak, tabiatı icabı sivil-asker ilişkilerinin kimyasını da bozar. Siyasi otorite ile askerler arasındaki görüş farklılığı, devlet yönetiminde belirlenmiş rollerden çok, sorunun karakterinden kaynaklanır.
Aynı anda devlet, devletimsi yapılar ve örgütlerle çatışma ihtimali varsa sivil ve askeri cenahın olayları kavrama biçimi, yaklaşımı, beklenti ve rolleri konvansiyonel savaştakilerden çok farklı olur. Eğer hedef devlet ve savaş da simetrikse süreç çok basit işler. Politik lider, askere neyi/nereleri savaşarak elde ederse, önce ateşkes, ardından da görüşmelerin başlayacağını, böylece politik sonucun elde edilebileceğini söyler. Zaferi elde etmek zor olsa da hangi koşullar sağlandığında zaferin kazanılacağı açıktır. Bir şehri almak, tepeyi ele geçirmek, bir bölgeyi işgal etmek gibi. Askeri haritalara bakmak tek başına yeterlidir. Bu durumda sivil asker ilişkileri basit ve anlaşılabilir rollerle belirlenmiştir. Düşmanın adresi bellidir, görevler nettir ve herkes neyi ne kadar yapacağını bilir.
Oysa şimdi, hedef, yer, zaman belirsiz, politik hedefi gerçekleştirecek askeri görevlerin neler olduğu net olarak ortaya konulamamaktadır. Fiziki haritalar işe yaramaz. Üzerinde çalışılacak olan ise etnik, din, mezhepsel haritalardır. Bunların da çoğunun doğrudan askeri görev ve kuvvetlerle ilgisi yoktur. Tıpkı, Bosna, Irak, Afganistan ve Lübnan savaşında olduğu gibi. Mesele askerlerin otonomi istemelerinden ya da “mazeret üretmelerinden” değil, siyasi kültür ile askeri kültür arasındaki makastan ve özellikle savaşın karakterinden kaynak-lanmaktadır.
Teknolojiye aşırı güven
Diğer önemli sorun, güç karşılaştırılmasında ortaya çıkmaktadır. Hatalı biçimde karşılaştırma yapılırken uçak, tank, top asker sayısı gibi unsurlar göz önüne alınmakta, sahadaki sonucu bunların belirleyeceği ileri sürülerek kamuoyunun zihni bulandırılmaktadır.
Oysa Suriye’de olduğu gibi, asimetrik bir harekâtta her şeyi bu türden karşılaştırmalarla açıklayamazsınız. Sonucu ise asla garanti edemezsiniz. Çünkü çatışmalar sofistike olmayan silahlar, patlayıcılar ve yöntemlerle ev-ev, sokak-sokak devam eder. Sonuçta “fırtına topunun” zihinlerde atfedildiği kadar kilit olmadığı anlaşılır. Kilit olan, halkın desteğiyle birliklerinizin “moral, zihin, eğitim ve fiziki ” hazırlık düzeyidir. Aksi takdirde tank siluetlerini sayarak neden zafer kazanamadık diye soranlardan olursunuz.
Beklentileri yönetmek
Harekâtın önemli konularından biri de yerli ve yabancı medyayla ilişkilerdir. Günümüz dünyasında medya stratejik araçtır. Özellikle de siviller arasında yürütülen harekâtta. Öte yandan, kamuoyunun “şişirilmiş” beklentilerini yönetmek ciddi çaba ister. Sonuçta savaş sürprizlerle doludur. Hibrit olan ise daha fazla sürprizlerle doludur.