Yine tarihin önemli ve ilginç tartışmalarına tanıklık ediyoruz. Sadece Türkiye’den değil, güneyimizdeki komşularımızdan söz ediyorum.
Irak’tan pek heyecanlı “zafer” haberleri alamıyoruz. Nedense Musul’da süren DAEŞ operasyonu eskisi kadar medya gündeminde yer almıyor. Anlaşılan, bazı şeyler planlandığı gibi gitmiyor ve operasyonun hızı düşmüş durumda. İlginç olan, benzer sessizliğin ABD desteğinde Rakka’da yürütülen PKK/PYD operasyonu için de geçerli olması.
Aslında sessizlik sadece Irak’ta geçerli değil. Benzer durum Suriye cephesinde de var. Trajediler sadece Türkiye’de değil, dünya kamuoyunda da yer bulamıyor. Sonuçta insani dram, askeri ve politik gelişmeler pek merak uyandırmıyor. Tek tesellimiz, ara sıra Halep’te yaşanan insanlık dramına dair çıkan cılız sesler ve haberler.
Oysa sahada, Suriye iç savaşının genel karakterini, gidişatını değiştirecek önemli gelişmeler yaşanıyor. Rusya, İran ve Lübnan Hizbullah’ının desteğini alan Esad, Halep’i mahalle mahalle, sokak sokak düşürüyor. Sadece fiziki anlamda değil, psikolojik olarak da üstünlüğü ele geçirmeyi sürdürüyor. Halep’te tutunmaya çalışan muhalifler hızla bir yol ayrımına yaklaşıyorlar. Gelen haberlere bakılırsa muhalifler bir süre sonra şehri terk etmek zorunda kalacaklar.
Elbette bütün bu gelişmeler Esad’ın şehirde tam hâkimiyet sağlayacağı anlamına gelmeyecek. Zaman zaman eylemler karakter değiştirerek devam edecektir. Ancak Halep’in düşmesi sadece muhalifler için değil, bu tabloda doğrudan ya da dolaylı yer alan tüm aktörler için bir dönüm noktası olacaktır.
İdlib’i elinde tutan muhalifler, eğer mücadelede kararlı iseler şimdiden Halep sonrası için plan yapmak zorundalar. Çünkü Halep’in kaybı, askeri güçte zayıflama, eylem tipinde geriye dönüş, psikolojik dayanaktan yoksunluk ve siyasi tabloda önemli değişiklik anlamına gelecektir.
Yeni tablo sadece muhalifleri değil sahayla ilgili diğer tüm aktörleri zorlayacaktır. En karmaşık sorunlarla muhatap olacak ülkenin Türkiye olacağı açık. Çünkü sorunlar sadece insani dram ve duygusal konularla ilgili olmayacaktır. Daha çok askeri boyutla ilgili olacaktır.
Ana hattını Rusya’nın belirlediği ve Esad’ın sahada uyguladığı Rus tipi “ayaklanmayı bastırma” stratejisinin Halep sonrası aşamasında tablo Türkiye için daha karmaşık hale gelecektir. Öyle ki Halep’in düşmesinin ardından muhalifler İdlib’e sıkışırken silahlı direnişlerini devam ettirmek için zorunlu olarak bir güvenli bölgeye ihtiyaç duyacaklardır. Jeopolitik gerçeklik ve direniş teorisi bunun Türkiye olacağını söylüyor. Sorun da tam bu noktada başlıyor.
Rusya, Esad’ın “terörle mücadelesine” stratejik önem atfetmekte ve her türlü desteği sağlamaktadır. Bu süreçte Türkiye’nin direnişçiler için “geri bölge” haline gelmesi Putin’e pek cazip gelmeyecektir. Benzer analizi, Özgür Suriye Ordusu için de yapabiliriz. Anlaşılan, Halep sonrası için Türkiye’nin stratejik ölçekte yeni ve acil kararlar alması gerekiyor.