FETÖ’cü kanlı darbe girişimi ülke gündemini ve önceliklerini bir anda değiştirdi. Artık enerjimizi, dikkatimizi yeni bir darbe girişimini önlemeye harcıyoruz. Sokak ve meydanlarda devam eden gösteriler, OHAL, kapatılan okullar, gözaltılar, tutuklamalar bu tedbirin birer parçası. Önümüzdeki günlerde kanun hükmünde kararnamelerle benzer tedbirlerin daha da çeşitleneceği açık.
Darbe girişimi, zaten ağır ve karmaşık olan Türkiye’nin güvenlik sorunlarını daha da derinleştirdi ve çeşitlendirdi. Bir yanda yeni darbe olasılığı, bir yanda da geleneksel güvenlik sorunlarımız yer alıyor. Suriye, Irak, DAEŞ ve PKK sorunu kaybolmadı ve olanca ağırlığıyla devam ediyor.
Darbe girişiminin siyasi alandaki öncelikleri değiştirmesi, TSK üzerindeki olumsuz etkisi, polisin, istihbaratın dikkatini darbe sorununa yöneltmesi haliyle güvenlik risklerini artırıyor. Nitekim PKK bundan istifadeyle saldırılarını sürdürüyor. DAEŞ ise büyük ihtimalle kaos çıkarmak için yeni eylemlerin peşinde. Her iki terör örgütü de sınır güvenliğinde ortaya çıkabilecek zafiyetten istifade etmenin yollarını arıyordur.
Darbe girişiminden en fazla zarar gören kurum TSK ve devletin ileri gelenleri de bunu ifade ediyorlar. Böyle bir ortamda, Jandarma Genel Komutanlığı’nın kurumsal kültürünü kökten değiştirecek, radikal kararların alınacağının açıklanması, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın benzer bir konu için dediği üzere, “dere geçerken at değiştirilmesi” üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konu.
Günümüz dünyasında ağırlığı her geçen gün artan “hibrit” karakterli güvenlik sorunlarıyla baş edebilmek için polis ve ordunun fonksiyon, örgütlenme ve anlayışının birbirine yaklaşması, iç içe girmesi bir zorunluluk haline geliyor. Bu bağlamda, Özel Kuvvetler, askeri karakterli kolluk olarak Jandarma ve Polis Özel Harekât unsurları ön plana çıkıyor.
Askeri karakterli kolluğun, Jandarma’nın, hibrit güvenlik sorunlarıyla baş edebilmek için uzun süreli harekât planlama, bunu büyük ve orta ölçekte icra etme yeteneklerine sahip olması ancak ve ancak askeri disiplin ve kültürle mümkündür. Bu, zor ve zamanla inşa edilebilen bir özellik ve yetenektir. Öte yandan, kitap, böylesi kurumların beş yılda dejenere olabileceklerini, yeteneklerini kaybedebileceklerini, kültürlerinin çökebileceğini söylemektedir.
FETÖ darbe girişiminde Jandarma’nın bir kısım personel ve biriminin de yer alması, onun 1839’a kadar uzanan kurumsal kültürünü, yeteneklerini yok etmeyi gerektirmez. Yapılması gereken “dini/ideolojik referanslı siyasi hedefli sızmaların” nedenlerini, yollarını, araçlarını anlayarak önleyici mekanizmalarını kurmaktır. İronik olan ise, arşivlerde darbeci FETÖ kaynaklı onlarca “Jandarma Nasıl ve Neden Genel Müdürlük olmalı?” yazı ve raporunun bulunmasıdır.