YazarlarNesnel bilgi var mı?

Nesnel bilgi var mı?

18.04.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Nesnel bilgi var mı?

Nesnel bilgi var mı
Nesnel bilgi var mı



"Ben olaylara şahsi ve hissi değil, objektif yaklaşıyorum." Daha öz bir Türkçe kullanacak olursak, "Ben olaylara kişisel ve duygusal değil, nesnel yaklaşıyorum." Bu ve buna benzer sözleri arkadaşlarımızla yaptığımız günlük tartışmalarda sık sık işitir, okuduğumuz kitaplarda ve yazılarda sık sık görürüz. Bilimadamlarının, gazetecilerin ve siyasetçilerin ağzından "objektif olmak" sözü hiç düşmez. Nesnelcilik, söylediklerimize ve yazdıklarımıza artı bir değer katmak için sık sık başvurduğumuz bir yol. Oysa nesnellik diye bir şeyin var olup olmadığını hiç sorgulamıyoruz.
Felsefe tarihi nesnelci filozoflarla dolup taşar. Sokrates, Plato, Aristo, Descartes, Locke, Kant nesnelci anlayışın önde gelen temsilcileri. Bu filozofların her biri ayrı ayrı düşüncelere sahip olsalar da, buluştukları en önemli nokta nesnelcilik. Yani bilginin mutlak, değişmez, sabit ve evrensel olduğu görüşü. Bilginin kişiye göre değişemeyeceği, bütün evren için genel geçerli olması gerektiği görüşü.Garip olan, geçmişten günümüze bu kadar moda olan bir bakış açısına hala sağlam bir dayanak bulunamamış olması, nesnel bilginin varlığını kimsenin kanıtlayamamış olması. "İki artı iki dört eder" veya "Önümde duran masanın dört ayağı vardır ve rengi de siyahtır" gibi insana ilk bakışta son derece nesnel görünen basit iddiaların bile nesnelliği kanıtlanamadı. Bu iddiaların nesnel olduğunu öne sürenlere karşı, iki artı ikinin toplamının, aklın tanımları ve yapısı gereği dört olduğu, söz konusu masanın da duyu algılarının aklımıza ilettiği sinyallere göre dört ayaklı ve siyah olduğu görüşü ortaya atıldı. Yani aklın tanımları ve yapısı başka türlü olsaydı iki artı ikinin dört olduğunu düşünmeyebilir, hatta iki ile ikiyi toplamanın bile anlamsız olduğu sonucuna varabilirdik. Aynı biçimde görme ve dokunma algılarımız farklı olsaydı, söz konusu masanın dört yerine beş ayaklı veya siyah yerine mavi olduğunu da düşünebilir, hatta karşımızdaki nesneyi hiçbir biçimde algılamıyor olabilirdik.Nesnelliği çok kesinmiş gibi gözüken bu tür basit önermeler bile tartışma konusu olurken çok daha iddialı sözlerin ve savların nesnelliğinin kanıtlanmasının güçlüğü herhalde kolayca anlaşılabilir. Bir iddianın nesnel olduğunu kanıtlamak için öne sürülen her yeni iddiaya "Neden?" sorusunun sonsuza kadar sorulabilmesi, buna karşılık sonsuz sayıda dayanak vermenin olanaksızlığı, nesnel bilginin önündeki en büyük engeli oluşturuyor. "Neden?" sorusunun sonsuzluğa uzanması ortaya atılan bütün iddiaların kişisel bir inanç olmaktan öteye gitmesine izin vermiyor.Felsefe tarihinin en ilginç filozoflarından birisi olan Soren Kierkegaard'ın sözlerine bu nedenle kulak vermek gerekiyor: "Neyi bilmem gerektiği değil, neyi yapmam gerektiği konusunun açıklık kazanması gerekiyor. Önemli olan benim için doğru olanı bulmak, uğrunda yaşayacağım ve uğrunda öleceğim doğruyu bulmak. Sözde nesnel bilgiye ulaşmak ne işe yarar ki?"Orhan Veli
Genç bir şair, aynı zamanda mütevazı bir memur. Hüzünlü; hep bir şeyleri özleyen. Çoğu yazarın dolambaçlı yollarla, kafiyelerle "yüce" duyguları ve olayları anlatarak "şairane" olmaya çalıştığı yıllarda, duru ve yalın bir Türkçeyle yapaylıktan ve görkemden uzak durmuş, içten duyguları, günlük yaşamın "sıradan" ayrıntılarını sade bir biçimde anlatmayı tercih etmiş, "garip" bir şair. 36 yaşında belediyenin açtığı bir çukura düşüp ölmeseydi geçtiğimiz hafta salı günü 85 yaşında olacaktı. Yaşasaydı daha kimbilir neler yazacaktı?
"Deli eder insanı bu dünya
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç"Futbol ve festival
Festivalsiz yaşamak mümkün değil. On binlerce, milyonlarca insanın buluştuğu festivaller yaşamın itici güçlerinden birisi olabilir. Festival denince akla film festivali, tiyatro festivali gelmesin. Festival çok daha basit, düşüncelerden uzak, kafa doldurmaya değil, kafa boşaltmaya yönelik bir şey olabilir.
Bu anlamda futbol ideal bir festival. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde kızışan şampiyonluk yarışını takip edenler bilir. Kadınlara sorarsanız futbol "11 adamın bir topu kaleye sokmak için çabaladıkları aptalca bir spor". Kadınların anlamadığı, aptalca şeylere karşı da tutkularımızın olabileceği. Beynimizin patlama noktasına gelmesini beklemek yerine, bir topu kaleye sokmanın içgüdüsel heyecanına kapılmak tercih edilebilir. Hem bu festivalde boğa güreşlerinde olduğu gibi kan gövdeyi götürmüyor. Alt tarafı bir topu kaleye sokuyorsunuz.

ooymen@milliyet.com.tr