Nagehan Alçı

Nagehan Alçı

nagehan.alci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’ın özellikle tutuklu gazeteci ve milletvekillerini kastederek, “Bu kişilerin dosyaları Türk Anayasa Mahkemesi tarafından yakın zamanda ele alınmazsa, AİHM bunun etkili bir itiraz yolu olup olmadığını inceleyecek ve şikâyetleri ele almaya başlayacaktır” açıklaması çok ciddi tartışmaları beraberinde getirdi. AYM dosyaları incelememekle, yani görevini yerine getirmemekle itham ediliyor. Halbuki daha önce Can Dündar ve Erdem Gül kararı başta olmak üzere mahkeme birçok bireysel başvuruyu incelemiş ve bazılarında tutukluluğun sona ermesi gerektiği yönünde karar beyan etmişti. Şimdi değişen bir şey mi var?

Haberin Devamı

Ben bu konunun çok boyutlu olduğunu düşünüyorum. Evet, değişen çok şey var. Türkiye 15 Temmuz’la birlikte çok büyük bir travma yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Bu travma her kurumu etkiledi. Üzerine OHAL geldi. Terör tırmandı. Bir anda yargı öznesi haline gelenlerin sayısı yüzlerce kat arttı. Maalesef şu anda AYM’nin elinde 100 binin üzerinde başvuru dosyası bulunuyor! Yani bir anlamda paralize olmuş durumda. Kapasiteleri yılda en fazla 20 bin dosyaya yetiyor. Bu kadar dosyayla nasıl başa çıkacağının, onları nasıl tasnif edeceğinin yolunu bulmaya çalışıyor.

Bu tabii ki bazı, kamuoyunu ilgilendiren dosyalarla ilgili bir öncelik tanımaması gerektiği anlamına gelmez. Ben de bir an önce herkesle ilgili ama özellikle çok tartışma yaratan gazetecilerle ilgili iddianamelerin hazırlanması ve yargı sürecinin başlaması gerektiğini, bunlara bağlı kalmaksızın AYM’nin söz konusu dosyaları ele alması gerektiğini düşünüyorum.

1 ay 10 gün içinde ne değişti?

Öte yandan, Jagland’ın çıkışının sadece benim de paylaştığım ‘uyarı’ mahiyetinde olduğuna inanmak güç. Zira AİHM ortalama 7000-8000 dosyayla ilgilenen, onların dahi kayıtlarını tutmakta zaman zaman zorlanan bir kurum. Ve AYM’nin şu sıralar nasıl bir iş yükü altında olduğunu biliyor. 24-27 Ocak 2017’de AYM Başkanı Zühtü Aslan liderliğinde bir ekip AİHM, Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa Konseyi’ni ziyaret etmiş ve Türkiye’de yargıdaki gelişmeleri, ellerindeki dosyaları ve 15 Temmuz sonrası durumu anlatmıştı. O ziyaret çok sıcak geçmiş, başta Jagland olmak üzere, bütün kurumların başkanları Türkiye ile bu zor süreçte empati kurduklarını ve üzerlerindeki sorumluluk ve ağırlığı anladıklarını belirtmişlerdi. Çok değil, yaklaşık 1 ay önce söylenmişti bunlar! Şimdi, birdenbire, hem de Nedim Şener ile ilgili kararını başvurusundan 3 yıl, tahliyesinden 2 yıl sonra vermiş AİHM neden 4-5 ay önce yapılan başvurulardan ötürü AYM’yi adeta devre dışı bırakmak isteyen bir çıkış yapıyor?

Haberin Devamı

Ben bunun 16 Nisan referandumu yaklaşırken Avrupa’da yeniden yükselen ‘anti-Erdoğan’ havadan bağımsız olmayan, siyasi bir çıkış olduğunu düşünüyorum. Türk yargı sisteminden 15 Temmuz’dan sonra 8000 hâkimin yarısı atıldı, devlet kadrolarında büyük bir güven sorunu var. Taşlar henüz yerine oturmuş değil ve AYM’nin üzerinde tarihi bir iş yükü mevcutken mahkemeyi adeta hükümsüz kılmak için böyle bir çıkış yapmak ancak Türkiye’yi sıkıştırmak olarak okunabilir. Ben de başta Cumhuriyet gazetesi yazarları olmak üzere birçok tutuklunun bir an önce tahliye edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Öte yandan, şunu hatırlatmam gerekir ki şayet AİHM, Anayasa Mahkemesi’ni beklemeden başvuruları ele alırsa ve diyelim ki söz konusu isimlerin tahliye edilmeleri yönünde fikir beyan ederse bu karar Türk mahkemeleri açısından bağlayıcılığa sahip değil. Yani bir tahliye zorunluluğu doğurmayacak ancak Türkiye’ye tazminat zorunluluğu doğuracak.

Haberin Devamı

AYM gibi son derece önemli bir kurumun itibarını sarsacak ve Türkiye’yi de ciddi zarara uğratacak böyle bir adımın Avrupa’da atılması gerginlik politikasını devam ettirme isteği demek olur. AYM dosya bombardımanını yoluna koyup bir an önce en azından çok tartışılan dosyaların başvurularını ele almaya başlamalıdır. Öte yandan, AİHM de Türkiye’nin durumunu istismar edip ‘adalet’ kavramı altında siyasi bir tavır almamalıdır.

Komşunu al gel kampanyasına Nişantaşı’ndan destek

Geçtiğimiz hafta içi Cumhurbaşkanı Erdoğan turizmi canlandırmak için ‘Komşunu al gel’ kampanyası başlattığını açıkladı. Ben dün Nişantaşı’nın göbeğinde meşhur AyşeEstetik’in bu kampanyaya dahil olduğunu gördüm, hem şaşırdım hem de çok hoşuma gitti. AyşeEstetik İstanbul sosyetesinin ve sanat dünyasının kadınlarının çok yakından tanıdığı, alanında uzman bir estetik merkezi. Bu kampanyayı görünce aradım, sordum. Sağlık Bakanlığı yurt dışından hasta getirenlere belirli bir bütçe veriyormuş, Türkiye son yıllarda sağlık turizmiyle giderek daha fazla öne çıkıyor. Estetik için gelenlerin sayısı da hayli fazla. Ayşe Estetik’in sahibi Ayşe Yıldız da Sağlık Bakanlığı’nın kampanyasını teşvik etmek için o kampanyayı kullanıp gelenlere 500 euro indirim yapacağını açıklamış. “Ben zaten 2 yıldır bu kampanyayı yapıyorum” diyerek alanında yurt dışından en fazla hasta getirenlerden biri olduğunu hatırlattı. Almanya, Fransa, Hollanda, Katar... Onlarca ülkeden telefonlar susmuyormuş. “Helal olsun” dedim, belki başkalarına da ilham olur diye sizinle paylaşmak istedim...