İnönü Caddesi’ndeki işkence, dayanılmaz bir hal aldı.
Yolun her iki yanında çalışma var.
İş makinelerinin kepçeleri, bazı bölümlerde tek şeride düşen yoldan geçen araçların üstünde daireler çiziyor.
Riskli bir durum.
O kepçe bir gün otobüse dalarsa, hiç şaşırmayalım.
Hıfzıssıhha ile Üçyol arasında normal şartlarda 5 dakikayı geçmeyecek yol, 20 dakikadan fazla bir zamanda geçiliyor.
Bu gerçek, pek çok İzmirli vatandaşı rahatsız ediyor.
* * *
Aynı dertten mustarip olanlardan biri de, İnönü Caddesi’nde, Nokta’da muayenehanesi olan hekim dostum... İsyanlarda:
“Hep CHP’li belediye başkan adaylarına oy verdim. Bundan da hiç pişmanlık duymadım. Bir dahaki seçimde CHP’ye oy vermeyeceğim.”
Onu hiç bu kadar öfkeli görmemiştim. “Bi dakka, sakin ol” demeye kalmadı, anlatmaya devam etti:
“Önce metro yüzünden buralar kazıldı. İzmir için güzel bir yatırımdır dedik, şantiyenin uzun süre kapanmamasına isyan eden esnafa, vatandaşa, anlayışlı olması gerektiğini anlattık. Yıllar sonra yol açıldı, bu kez kaldırım çalışması başladı. Ne bitmez bir kaldırımmış kardeşim, anlamadım gitti. Kaldırımda yürüyemiyoruz, caddede arabamızla ilerleyemiyoruz. Hem bu işler, neden okullar kapalıyken, millet Çeşme’deyken yapılmaz?”
Bu konuda küçük bir açıklama yaptım, “İhalelere yapılan itirazlar yüzünden, projelere zamanında başlanamıyor” diyebildim. İkna olmadı:
“Böyle bir bahaneyi kabul etmiyorum. Onun da kolayı var. İtirazlar yüzünden kaybolacak zamanı dikkate alarak, ihaleyi aylar öncesinden yaparsın, okulların kapanmasına az bir zaman kala işe koyulursun.”
Diyecek söz bulamadım. Çünkü mantıklı bir açıklamaydı.
“Acaba böyle bir düşünce, belediye bürokratlarının aklına gelmiyor mu?
Kaldırım işini yapan müteahhidin elemanları, neden çok geniş bir alana yayılarak iş yapıp o bölgede hayatı zorlaştırıyor?
Orada iş yapan ekiplere müdahale edecek bir Allah’ın kulu yok mu?”
Arkadaşım, içini dökmüş, rahatlamıştı. Daha sakin bir üslupla konuşmasın sürdürdü:
“Büyükşehir’e yapılan birinci operasyonu da ikinci operasyonu da içime sindiremiyorum. Sudan bahanelerle insanları sorguya çekmeleri beni de çok rahatsız etti. İşin aslı şu: Vicdanım, bir dahaki yerel seçimde, CHP’ye oy verme diyor. Bir yandan da içimdeki öfkeyi bastıramıyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum.”
* * *
İzmir’in, özellikle İnönü Caddesi ve çevresinde yaşayan CHP’li seçmenlerin profili genelde böyle.
Vicdan ve öfke arasında sıkışan hekim arkadaşım gibi insanları kazanmak için, bu çilenin bir an önce bitmesi lazım.
Yoksa... Faturası ağır olabilir.
Hoşgörü
Yüksel Aksu’nun çevirdiği “Entelköy Efeköy’e karşı” filminin galasındaydık.
“Dondurmam Gaymak” filminin yüzümüzde bıraktığı tebessüm silinmemişti ki, yeni bir eserle karşımıza çıktı usta yönetmen...
Yeni filminde işlediği konu, hoşgörüydü.
Bol dayaklı, silahlı, hoşgörüden uzak töre filmlerinden sonra “Entelköy, Efeköy’e karşı” çok iyi geldi.
Bol bol gülmek, karşınızdaki insana, gruba hoşgörülü olmanın nasıl sonuçlar doğurduğunu görmek istiyorsanız, bu filmi mutlaka izlemelisiniz.
Sevgili Yüksel Aksu’nun bizden bir ricası var:
“Lütfen korsan yapmayın! Korsana izin vermeyin. Filmi sinemada izleyin ki, biz de yeni bir film yapabilelim.”