“Sağlıkta yeni soygun formülü” başlıklı yazıma, İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Erdener Özer’den yorum geldi. Özer, tespit ve uyarılarımdan dolayı tebrik ederek başladığı yazısında, “Bu gerçekleri, İzmir Tabip Odası olarak yıllardır öngörüyor ve her ortamda söylüyoruz. Ne yazık ki, basın yoluyla bunları halka aktarmakta, onlarla bu gerçekleri paylaşmakta yetersiz kalıyorduk” diyerek, bu konudaki duyarsızlığından dolayı medyaya sitem ediyor.
Ülkemizde 2002’den beri uygulanan, temel hedefi sağlıktan para kazanmak olan “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nı eleştiren Prof. Özer, söz konusu programın başlangıçta herkeste memnuniyet yarattığını ancak 2007 sonrasında, sistemin önemli aktörü hekimlerin mağdur edildiğini vurguluyor.
Prof. Özer, “Bu kez sıra, sistemin diğer önemli aktörü hastalara, yani vatandaşa geldi” diyor ve ekliyor:
“Son seçimlerden sonra ‘paran kadar sağlık’ dönemi olarak tanımlanabilecek, sağlıkta uygulanan dönüşüm programının son aşamasına gelindi. Katkı payları ile vatandaş cebinden sağlığa harcama yapacak, ucuz ilaç nedeniyle katkı payı ödemek yerine ilaç parasını karşılayacak. Böylece devlet, sağlık alanındaki kamusal rollerinden birini de terk etmiş olacak. Son yıllarda sağlık harcamaları içerisinde, özel sektöre ödenen pay, kamuya göre oldukça arttı. Yakında sağlık hizmeti, alışveriş merkezleri (AVM) gibi, şık olduğu kadar, sağlık alanında tüketimi azgınlaştıran zincir hastanelerle gerçekleştirilecek. Bu olay İstanbul’da büyük ölçüde gerçekleşti, İzmir’de de gerçekleşmek üzere.”
Hekimler olarak çok mutsuz ve mağdur olduklarının altını çizen İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Erdener Özer, mektubunu şu cümlelerle tamamlıyor:
“Halkın sağlık hakkını, en az hekimlik hakları kadar önemsiyoruz. Halkımızı, en azından, sağlık alanındaki kazanımlarının bundan sonra kaybedilmemesi konusunda duyarlı ve tepkisel olmaya çağırıyoruz. Çünkü kolay erişilen sağlık hizmetine, artık parayla erişme devri başladı.”
Durum böyle... Gerçekler, apaçık ortada...
Kararı elbette vatandaş verecek.
Ya soyguna her zaman olduğu gibi kayıtsız şartsız ‘evet’ diyecek, ya da en azından sesini yükselterek, sağlık haklarını korumaya çalışanlara yardımcı olacak.
Doktorun tavsiyesi
“Pompalı tüfekli insan avcıları” başlıklı yazıma da Psikolog Armağan Pınar Adanar’dan bir yorum geldi.
Armağan Hanım, ülkede olup biten tatsız olaylara karşı insanların, ruhsal dengelerini korumaktan başka bir şey yapamadığına dikkat çekiyor. Terör olayları ve depremin, sağlıklı ruh hali olan insanların bile dengesini bozduğunu hatırlatırken, psikolojisi bozuk kişilerin durumunun daha vahim olduğunu dile getiriyor.
İnsanların bir anlık öfkesini, yoğun gelecek kaygısına bağlıyor Psikolog Adanar...
Ayrıca diyor ki:
“Vatandaşın bırakın yarına ait kaygılarını, bugün kaygısı bile dayanılmaz boyutta. Evine ekmek götürüp götürememe derdinde. Eve giderken, yanında bir bombanın patlamayacağını kim garanti edebilir?”
Psikolog Adanar, “Peki, ne yapmak lazım?” sorusunun cevabını da şöyle veriyor:
“İnsanlar, kendilerini güvende hissetmiyor. Nedenli nedensiz, öfke patlamaları yaşıyor. Toplum, tek tek işte bu sağlıksız bireylerden oluşuyor. Toplum sağlığımız bozuk. Adam suç işliyor, hapse atılıyor ama rehabilitasyon sürecinden geçirilmiyor. Devletin, acilen Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerini devreye sokması gerekiyor. Aksi halde toplumdaki şiddet daha da artacak.”