Harvard Üniversitesi Küresel Sağlık Sistemleri Profesörü Rıfat Atun “Hastalıkların tedavisinden ziyade bireyin sağlıklı kalmasına odaklanan yeni bir sağlık sistemi kurmalıyız” diyor.
Geçen hafta Harvard Üniversitesi’nde katıldığım sempozyumdan gelişmeleri yazmıştım. Oradaykan Harvard Üniversitesi Küresel Sağlık Sistemleri Profesörü olan Prof. Dr. Rıfat Atun’la da bir araya geldim. Farklı ülkelerde sağlığın iyileştirilmesi için projeler geliştiren Atun ile dünyada sağlığı etkileyen değişimleri konuştuk. Değişimlere ayak uyduramazsak hiçbir devletin artan hastalık yükünü karşılayabilecek ekonomik güce sahip olamayacağının altını çizen Atun, Türkiye sağlık sistemi için de öneriler sundu.
Prof. Atun “30-40 yıl önce Türkiye’de doğan bir çocuğun yaşam beklentisi 50-60 yıl kadardı, bugün 75’in üzerine çıktı” diyor. Bu durum da yaşlı grubun genel nüfusa oranını ciddi şekilde artırıyor. Atun’a göre ikinci büyük sorun yaşlılığın beraberinde getirdiği diyabet, hipertansiyon, kalp hastalıkları gibi kronik hastalıkların çok hızlı artıyor olması... Atun Türkiye’nin sağlık sistemindeki ana problemin de bu hastalıklar olduğunun altını çiziyor. Çünkü kronik hastalıklar varlığını devam ettiriyor. Bu da devletin yıllarca ciddi tedavi maliyetlerini karşılaması anlamına geliyor. Atun’a göre yaşam alışkanlıklarımızdaki değişimler de bu hastalıklara yol açıyor. “Çalışanlar artık tüm gün bilgisayar başında oturuyor. Egzersiz ciddi şekilde azaldı. Yediklerimizdeki şeker ve yağ oranları da çok yüksek. Vücudumuz bunun için yaratılmadı!” diyor.
Yaşlanan nüfus ve artan hastalıkların sağlık giderlerini her geçen gün artırdığına dikkat çeken Atun, bir süre sonra sağlık giderlerinin karşılanamayacak noktaya ulaşacağı konusunda uyarıyor. Ona göre hastalıkların tedavisine değil, bireyin sağlıklı kalmasına odaklanan yeni bir sağlık sistemi kurmamız gerekiyor: “Teknoloji konusunda ciddi gelişim var. İnovasyonlar artıyor ama sağlık sistemlerinde ciddi bir değişim ne yazık ki yok. Dünyada sağlık sistemleri sağlık üzerine değil hastalığı tedavi etmek üzerine odaklanıyor. Bireylerin sağlık risklerini azaltmaya yönelik yatırımlar yapılmalı. Sağlığı korumak ve geliştirmek adına yapılan her 1 dolarlık yatırımın, 10 dolarlık getirisi oluyor.”
“Sağlıkta üretici olmalıyız”
Prof. Atun gelişmiş ülkelerde hastane dışı servislere ve bireylere yatırım yapıldığını söylüyor: “Artık şehirler egzersizi teşvik edecek şekilde tasarlanıyor. Egzersiz yapan kişilerin sağlık sigortasına ödediği prim azaltılıyor. İngiltere’de daha yeni şeker seviyesi yüksek meşrubatların vergisi ciddi şekilde arttı. Sağlıklı gıdaları sağlıksız olanlara kıyasla daha ucuz alternatifler haline getirmeye çalışıyorlar” diyor. Teknoloji ve inovasyon yatırımının da kaçınılmaz olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “Herkesin sağlık verilerini takip edebileceği, sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazanmasını destekleyecek telefon uygulamaları geliştirilebilir. Egzersiz yapması veya günlük su tüketimini artırmasıyla ilgili uyarılar yollanabilir. Daha sağlıklı beslenmeye, egzersiz düzeyini artırmaya başlayan bireylere para ödülü gibi teşvikler verilebilir.”
Atun bireylerin sağlık tüketicisi değil üreticisi olması gerektiğini vurguluyor: “Bireyler sağlıklı yaşamak adına veya mevcut hastalıklarını kontrol etmek adına ne yapmaları gerektiğini öğrenir ve davranışlarını değiştirebilirlerse, teknoloji yardımıyla da bu durum optimize edilebilirse tamamıyla değişik bir sistem ortaya çıkar”. Bunun için sağlıklı yaşamı geliştirmeyi ve iyilik halini artırmayı teşvik eden programların devlet daireleri de dahil tüm kurumlarda uygulanmasını öneriyor.
Sağlık sektörünün dünya ekonomisinin yüzde 10’unu oluşturan çok büyük bir sektör olduğunu anlatan Atun, Türkiye’nin bu sektörde ağırlıklı olarak tüketici konumunda bulunduğunu söylüyor. Atun genç bireylere inovasyon için ortam yaratarak, AR-GE’ye yatırım yaparak; sağlıkta üretici bir konuma geçip, sağlık servislerini ve teknolojilerini ihraç etmemiz gerektiğinin altını çiziyor.