Geçtiğimiz hafta Portekiz’in başkenti Lizbon’da Avrupa Endokrinoloji Kongresi düzenlendi. 95 ülkeden 3 bin 500’ün üzerinde uzmanın katıldığı kongrenin başkanlığını ilk kez bir Türk bilim insanı, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Okan Yıldız yaptı. Uyku-obezite ilişkisinden bozulan hormon dengemize kadar birçok alanda kongrede konuşulanları ve açıklanan araştırma sonuçlarını Yıldız’dan öğrendik.
Kongrede dikkat çekici ne gibi yenilikler paylaşıldı?
Benim en ilginç bulduklarımdan bir tanesi obeziteyle uyku ilişkisine dair güncel verilerdi. İsveç’te bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre uyku süresi azalan bireyler daha çok yemeye başlıyor, daha kalorili yiyecekleri tercih ediyor ve gıda krizine daha sık giriyor. Ayrıca bu kişiler yedikleri yiyeceklerden daha çok keyif almaya ve daha az hareket etmeye başlıyor. Buradan yola çıkarak uyku süremiz azaldıkça daha çok kilo aldığımıza ve bel çevremizin genişlediğine dair veriler paylaştılar.
Çığır açacak gelişme
Uyku süremizin azalması bu değişimlere nasıl yol açıyor?
Bu değişimin nedenini de araştırmışlar ve uykumuz azaldıkça hormon dengemizin bozulduğunu bulmuşlar. Biz daha az uyudukça tokluğu uyarıcı hormonumuz olan leptinin azaldığını, ayrıca her yemek öncesi midemizden salgılanan ve “Acıktın, yemek ye” sinyali yollayan ghrelin hormonunun azalan uykuyla daha çok salgılandığını göstermişler. Bunun yanı sıra uyku azlığıyla iştah açan endokannabinoidlerin arttığını tespit etmişler. Daha da ilginci ise uyku azlığının bağırsak florasını bile değiştirdiğini fark etmişler. Dolayısıyla modern yaşamın beraberinde getirdiği uyku azlığının obezite ve diyabeti tetiklediği ortaya konmuş oldu.
Obezite tedavisiyle ilgili ne gibi gelişmeler konuşuldu?
Obezite için etkili olduğu bilinen molekülleri bir araya getirip farklı sistemleri etkilemenin hayvan deneylerinde başarılı sonuçlar verdiği paylaşıldı. Ayrıca obezitede bozukluk gösteren belirli dokular için kanser tedavilerinde olduğu gibi direkt o dokulara yönelik hedef odaklı tedavilerin de yakın zamanda geliştirilebileceğine değinildi. Bunun yanı sıra enerji yakmayan beyaz yağ dokumuzun bir kısmını kas dokusu gibi enerjiyi kullanabilen bir dokumuz olan kahverengi yağ dokusuna dönüştürebilirsek obezitede çığır açan bir gelişme yaşanmış olacak.
Bu dönüşüm nasıl sağlanacak ve gerçekleşirse çığır açacak gelişme ne olacak?
Hayvan çalışmalarında kök hücreyle gen transferi yaparak bunu başardılar. İnsanda da bu dönüşüm sağlanabilirse yani beyaz yağ dokumuzu kahverengi yağ dokusuna dönüştürebilirsek yemek yiyip yeterince hareket edemesek bile kilomuzu korumak mümkün olabilecek çünkü kahverengi yağ dokumuz enerjiyi yakmamıza önemli oranda katkıda bulunacak. Bilim dünyası heyecanla bu çalışmaların insandaki sonucunu bekliyor.
“Hormonlarımız bozuluyor”
Kongrenin açılış oturumunda Oxford Üniversitesi’nde çalışan ve BBC’de “Hormonların Fantastik Dünyası” isimli belgeseli hazırlayan Prof. Dr. John Wass bir konferans verdi. Konferansta hormonların tarihten beri sağlık ve hastalıktaki önemli rollerinin yanı sıra yeni dünyanın hormonlarımızın dengesini bozduğuna dair çarpıcı veriler sunuldu. Örneğin, büyük şehirlerde yaşayan erkeklerde, hava kirliliği gibi sebeplere bağlı olarak erkeklik hormonu olan testosteron düzeyinin kırsaldakilere göre daha düşük olduğunu buldular. Amerika’da yapılan bir araştırmada bir gölde yaşayan timsahların hormon bozucu kimyasallara fazlaca maruz kalmasının ardından, erkek timsahların üreme fonksiyonunu tamamen kaybettiği ve timsah topluluğunun yok olmaya başladığı tespit edildi. Biz de gıdalarla hormon bozuculara maruz kalıyoruz. Şimdilik bu maruziyeti azaltmanın en iyi yolu organik gıdalara yönelmek.