Ana Baba Okulu projesini yeniden hayata geçiren Prof. Dr. Haluk Yavuzer “Aslında çocukların ve ergenlerin her davranışı bir mesajdır. Bu mesajı anladığınızda sorun çözülüyor, anlamadığınızda ise sorun giderek büyüyor” diyor
Birçok kitaba imza atan gelişim psikolojisi duayeni Prof. Dr. Haluk Yavuzer, 1980 yılında başlattığı Ana Baba Okulu projesiyle on binlerce aileye ulaştı. Kenter Tiyatrosu’nda, Konak Sineması’nda, İstanbul’un dar gelirli bölgelerinde ve Anadolu’da 27 ilde verilen eğitimler sayesinde baskıcı ve otoriter anne-babalar; daha demokratik ve destekleyici ebeveynlere dönüştü. Ana Baba Okulu projesi yıllar sonra yeniden hayata geçiriliyor. Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi öğretim üyelerinin katkılarıyla gerçekleşecek proje anne ve babalar için ücretsiz olacak. Medipol Üniversitesi Haliç Yerleşkesi’nde 3-17 Kasım tarihleri arasında, hafta içi her gün 18.30-20.30 arasında uzmanların vereceği eğitimlere katılmak istiyorsanız 30 Ekim’e kadar yerleşkeden kayıt yaptırmanız gerekiyor.
Yavuzer’le 17 Kasım’daki “Çocuk ve Ergenlerde Uyum ve Davranış Sorunları” sunumunu, Prof. Dr. Seyhun Topbaş’la ise 4 Kasım’daki “Dil ve Konuşma Bozuklukları” sunumunu konuşmak üzere buluştuk.
“Ergenlerde sinirlilik de depresyon göstergesi olabilir”
(Yazar, Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü Öğretim Üyesi)
-Gelişen çocuk ve ergenlerde, çevresel faktörlerle tetiklenen iç çatışmaların dışa vurumu olarak, uyum ve davranış sorunlarıyla karşılaşabiliyoruz. Çocuklarda parmak emme, tırnak yeme, öfke ve saldırganlık, idrar kaçırma en sık rastlanan uyum ve davranış sorunlarıyken; ergenlerde en çok rastladıklarımız yeme bozuklukları, depresyon, alkol ve madde bağımlılıklarıdır. Aslında çocukların ve ergenlerin her davranışı bir mesajdır. Bu mesajı anladığınızda sorun çözülüyor, anlamadığınızda ise sorun giderek büyüyor.
“Öfkenin enerjisi zarardan yarara dönüştürülebilir”
-Ailelerin çocuklarında normalden sapan bir davranış olup olmadığını anlayabilmesi için her yaş dönemine uygun gelişme, uyum ve davranış parametrelerini öğrenmesi gerekiyor. Örneğin 9’uncu aydan itibaren uykuda parmak emme normaldir, 18’inci ay dolaylarında sıklaşması beklenir. Ama dört yaşına doğru da kaybolur. Beş-altı yaşlarında devam ediyorsa bu bir sorun haline gelmiştir.
-3-6 yaş çocuğunda sık sık öfke ve inat nöbetleriyle karşılaşırız. Aileler öfkeyi bastırmaya çalışmak yerine, öfkenin ifade edilmesine fırsat tanımalıdır. Çocuk yatıştıktan sonra öfkesinin nedeni üzerine çocukla konuşulabilir. Çocuğu ilgi alanına uygun bir spor veya sanat aktivitesine yönlendirerek öfkenin enerjisini zarar yerine yarara dönüştürmek mümkündür.
-5-6 yaşlarında sık görülen tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde aşırı baskıcı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yetersiz ilgi, sıkıntı, gerginlik veya aile içinde tırnak yiyen bir modelin olması çocuğun tırnak yemesine neden olur. Aileler doğru iletişimle çocukta bu davranışa yol açan nedeni saptamalı ve ortadan kaldırmalıdır.
-Çocuk ve ergenlerde bilinen sorunlar, ailelerin bilmediği belirtilerle kendini gösterebiliyor. Örneğin depresyon keyifsizlik, mutsuzluk, ümitsizlik gibi hislerle fark edilir. Ergenlerde ise çökkünlük yerine aşırı hırçınlık ve sinirlilik de depresyon göstergesi olabilir.
-Dil ve konuşma bozuklukları her beş çocuktan birinde görülen yani en sık karşılaşılan çocukluk çağı sorunlardan biridir. Erken çocukluk döneminde fark edilir ve tedavi edilirse sorun azaltılabilir ve kontrol altında tutulabilir. Ancak ülkemizde “Babası da geç konuşmuştu, bizim ailemiz hep böyleydi” gibi yaklaşımlarla ebeveynler uzmana başvurmakta gecikiyor. Bu durum da kalıcı dil bozuklukları, okuma-yazma güçlüğü ve sosyal iletişim problemlerine yol açıyor.
-Ana Baba Okulu Projesi kapsamında, dil ve konuşma bozukluklarının temelinde yatan ve en çarpıcı göstergesi olan gecikmiş konuşma ile başlayan dil bozuklukları konusunda aileler bilgilendirilecek. Çocuklar ilk sekiz aylarında sesler ve hecelerle çevreleriyle iletişim kurarlar. İlk anlamlı kelimelerini 10-12 aylıkken söylerler. 18-24 ay arasında ise ortalama 50 sözcük kullanma kapasitesine ulaşmalarını bekleriz.
-Gecikmiş konuşma sorunu olan çocuklar beklenen seyirden daha az ses çıkarır, sözcük kullanır ama daha çok jestlerden yararlanır. Böyle başlayan bazı durumlar üç yaşına kadar çözülebilir ve çocuk yaşıtlarını yakalayabilir. Ama üç yaşından sonra çocuk hâlâ konuşamıyorsa, kapı yerine tapı, su yerine du, masa yerine mata gibi telaffuz hatalarını sıklıkla yapıyorsa veya sözcüklere ek koyamıyorsa aileler mutlaka dil ve konuşma terapistine başvurulmalı.
-Dil ve konuşma bozukluklarının temelinde işitme engeli gibi duyusal yetersizlikler, damak yarığı gibi ağız ve yüzün yapısal şekil bozuklukları ve otizm gibi nörolojik bozukluklar olabilir. Sorunun altında tıbbi bir neden bulunmayabilir de... Bu durumun arkasında kötü aile ilişkileri, ihmal, suistimal, çocuk istismarı gibi uygunsuz sosyal ve çevresel etkenler de yatıyor olabilir.
“Erken önlem alınması kritik bir öneme sahip”
-Tıbbi olsun ya da olmasın dil ve konuşma bozukluklarının altında yatan sorunlar çözülmediğinde çocuğun çevresiyle iletişiminden akademik başarısına kadar tüm yaşantısı etkilenir. Bu çocuklar okuma-yazmayı öğrendikleri ilk dönemde yaşıtlarına göre zorlanırlar. Okul çağlarında yaşıtlarıyla iletişimleri zayıf olur. Basit cümlelerle konuşur. Karmaşık cümle yapılarını anlamakta ve anlatmakta güçlük çekerler. Tüm bu nedenlerle çocuklarının gelecekte sorun yaşamamasını isteyen ailelerin erken çocukluk döneminde dil ve konuşma gelişimini izleyip, bozukluklara dair işaretleri fark edip önlem alması kritik önem taşır.