Metin Uyar

Metin Uyar

metin.uyar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türk Girişimsel Radyoloji Derneği’nin (TGRD) 9-12 Mart tarihleri arasında düzenlediği 12. Girişimsel Radyoloji Kongresi’ni takip ettik. Kongrede milyonlarca insanı etkilemekte olan ciddi hastalıkların tedavisindeki gelişmeler konuşuldu. Tiroit nodülleri gibi tümörlere, diyabete bağlı sorunlara ve dünyada en sık üçüncü ölüm nedeni olan inmeye yönelik hayat kurtarıcı gelişmeleri sizin için derledik.

TGRD Yönetim Kurulu’nun ve kongrenin başkanı olan Prof. Dr. M. Halil Öztürk “Röntgen, ultrason ve MR gibi görüntüleme cihazları eşliğinde yapılan mini cerrahilerdir” diyerek tanımladı girişimsel radyolojiyi: “Bu yöntemle büyük ameliyatlara gerek kalmadığından riskler de çok azalıyor. Bu yöntemde büyük kesikler açmadığımız için hastada ameliyat izi kalmıyor ve hasta çok çabuk iyileşiyor. Birçok durumda genel anesteziye ihtiyaç duyulmadığından yan etkiler azalıyor. Ayrıca ultrason gibi görüntüleme cihazlarıyla tedaviyi anlık takip edebildiğimiz için gereksinimlere göre tedavinin gidişatını o anda değiştirebiliyoruz.”

Haberin Devamı

Girişimsel radyoloji kalp damarları dışındaki tüm damarların tedavisinde işe yarıyor. Öztürk “Girişimsel radyolojiyi tıkalı damarı açmak için de, hastalıklı damarı tıkamak için de kullanabiliyoruz” diyor: “Örneğin ameliyatla bile erişilemeyen beyin damar tıkanıklıklarında o damarların açılmasını sağlayabiliyoruz. Tersi örnekler de var. Mesela midenin belirli bölgelerinde iştahı artıran hormonlar salgılanıyor. O bölgedeki damarları tıkadığınız zaman hastanın iştahının kesileceği ve kilo vereceği hipotezi de oldukça yeni ve üzerinde çalışmalar sürüyor.”

Büyük ameliyatlara ihtiyaç azalıyor

Ömür boyu ilaca son

Uygun evrede yakalandığında, büyük ameliyatlara gerek kalmadan, bir iğne deliğinden girerek hastaların tümörlerinin nasıl yok edilebildiğini Prof. Dr. Cem Yücel’den öğrendik. Yücel tümörlerin yakılarak ve dondurularak tedavisinin giderek yaygınlaştığını anlattı: “Karaciğer başta olmak üzere akciğer, böbrek gibi çeşitli organların iyi ve kötü huylu tümörlerinin tedavilerinde kullandığımız girişimsel radyolojiyi, çok yakın bir zamandan beri tiroit nodüllerinin iyi huylu olanlarında da kullanmaya başladık. Bu yöntemi kullandığımız hastalar ertesi gün gündelik hayatına dönüyor, kesi yapılmadığı için boyunlarında iz kalmıyor ve tiroit bezinin tümü alınmayacağı için de her gün, ömür boyu tiroit ilacı almak zorunda kalmıyorlar.”

Haberin Devamı

Kongrede bu yeni gelişmenin yanı sıra kadınlarda sık görülen iyi huylu bir meme tümörü olan fibroadenomlarda da girişimsel radyolojiden yararlanılmaya başlandığı anlatıldı. Bu da meme cerrahisine alternatif sunarak, memede iz kalması ve çöküntü gibi sorunları önlediği için önemli.

Diyabetlilere umut

Doç. Dr. Burkan Gümüş ise girişimsel radyolojinin diyabet hastaları için nasıl umut olduğunu anlattı: “Çağımızda en büyük salgın kabul ettiğimiz diyabet yani şeker hastalığı vücuttaki damarlara zarar veriyor. Özellikle de diz altındaki küçük damarlar bu hastalıktan ciddi şekilde etkileniyor. Bu da hastaların yürüme kapasitelerini azaltıyor. İleri aşamalarda hastalar ayağını ve bacağını kaybedebiliyor. Bu sebeple dünyada her 20 saniyede bir bacak kesiliyor. Bir bacağı kesilen hastaların yüzde 40’ı iki sene içinde hayatını kaybediyor. Tüm bunların önüne geçebilmek adına girişimsel radyoloji ile damarlardaki darlıkları ortadan kaldırıp o bölgedeki örneğin ayaktaki, bacaktaki kas gruplarının beslenmesini sağlayabiliyoruz.”

Haberin Devamı

Gümüş varis sorunu gibi diğer damar sorunlarının da benzer yöntemle tedavi edilebildiğine değindi.

İnmede hayat kurtarıyor

İnme tedavisinde girişimsel radyolojinin nasıl hayat kurtarıcı olduğunu Prof. Dr. Hasan Dinç anlattı: “Kalp-damar hastalıkları ve kanserden sonra en sık üçüncü ölüm nedeni olan inmede, hem pıhtının yerinin ve hasarın boyutunun anlaşılmasında hem de beyindeki pıhtının ameliyatsız dışarı alınmasında girişimsel radyologlar devreye giriyor.”

Büyük ameliyatlara ihtiyaç azalıyor


Dinç’ten bazen cerrahi operasyonlarla ulaşılamayacak bölgelere bile ulaşıp tedavi edebildiklerini dinledik. Pıhtı içerde kaldığı sürece beynin oksijensiz kaldığını vurgulayan Dinç, beynin bir dakika oksijensiz kalması sonucunda ortalama iki milyon beyin hücresinin, bir saat oksijensiz kalması durumunda ise yaklaşık 120 milyon beyin hücresinin öldüğünü belirtti. İlk 90 dakikada tedavi imkanı bulan hastaların dörtte birinin, ilk üç saatte tedavi edilen hastalarınsa onda birinin normal yaşamına dönebildiğine değindi.