Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Nurhan Irmak, Edremit'te zeytincilikle uğraşan bir mimar.. Bize zeytinciliği anlatıyor:
     "Türkiye'de, 1999 yılı itibariyle 95 milyon zeytin ağacı var, bunun 10 milyondan fazlası Edremit Körfezi'nde... En büyük rakiplerimizden İspanya'da bizdekinin iki katı zeytin ağacı bulunmasına karşın üretimi bizimkinin 7 katı. Ağaç başı verimin bizde düşük olmasının baş nedeni zeytinlerin hâlâ ilkel yöntemle, yani sırıkla toplanması... Hasadın sırıkla yapılması filiz, sürgün ve dalların kırılmasına, yaralanmasına ve buna bağlı üretim düşüklüğüne yol açmaktadır. Bu da 'yok yılı' denen, iki yılda bir verimin düşmesinin başta gelen nedenidir. Bir başka yanlış da çiftçilerin zeytin ağaçlarının altında hayvan otlatmasıdır. Hayvanlar filizleri, sürgünleri yediği için bir kısır döngüye girilmektedir. Oysa Avrupa'da olduğu gibi ağaçların boyu küçültülerek ve benzer önlemlerle yok yılı var yılına dönüştürülebilir. Bunun için zeytincilik okulları açılmalı, ara teknik eleman yetiştirilmelidir. Biz bunları beklerken ne görelim? Tam tersine yurdun çeşitli yerlerindeki zeytin üretme istasyonları kapatılmak isteniyor. Amaç tütün ve şekerde olduğu gibi dış güçlerin telkinleriyle zeytinciliği öldürmek midir? Yoksa nedir?
     
     Evren aynı kalmak için değişir, biz ise farklı olmak için...
     ÖSS'de başarılı olamayanlar üzülmesin... Alt tarafı diplomalı işsiz olamayacaklar!
     Mesut Yılmaz, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nda, MGK'deki "Anayasa fırlatma" olayını şöyle anlattı:
     - Cumhurbaşkanı Sezer önünde duran Anayasa'yı eliyle, hiç kaldırmadan biraz itti. Anayasa atma diye bir olay yok...
     Peki Mesut Bey... Olayın doğrusu buydu da iki yıldır neden sustunuz? Cumhurbaşkanı Sezer'i şubat krizinin baş sorumlusu gibi göstermeye çalışan düzenbazların oyununa neden destek oldunuz? Dürüstlüğe sığdı mı?
     
     Üstad, başörtüsü üzerine yazı yazarken diyor ki: - Efendim ben üniversitedeki türban yasağını doğru bulmuyorum...
     Ancak üstad... Sözlerinizden anlaşıldığı kadarıyla diğer kimi alanlardaki türban yasağını doğru buluyorsunuz. Hangi alanlar onlar? Mesela kamusal alan mı? İyi... Peki kamusal alanda türban yasağına uyuluyor mu? Neden bu konuda hiç kalem oynatmıyorsunuz? Başbakan geçenlerde Cuma namazını programa dahil etti. Bunda laikliğe aykırı bir durum görmediniz mi? Neden sesinizi çıkarmadınız? Bu nasıl demokratlık üstad! Bu nasıl demokrasi şampiyonluğu?
     
     TBMM'nin geçenlerde kabul ettiği ve ikiz yasalar adı verilen Birleşmiş Milletler sözleşmesini tartışmaya devam ediyoruz... Bugün de söz Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler hocası Prof. Yüksel İnan'ın:
     - İkiz yasalarda kabul edilen ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı (Self Determinasyon), bizim de üyesi olduğumuz Birleşmiş Milletler Yasası'nın birinci maddesinin ikinci fıkrasında zaten var. Bu hakla ilgili BM Genel Kurulu'nun, bölünme korkusu taşıyan devletleri rahatlatan bir de kararı bulunuyor. Orada, self determinasyon hakkının, azınlıklar tarafından ana devletten ayrılmak amacıyla kullanılamayacağı açıkça belirtiliyor. Dolayısıyla bizim açımızdan endişeyi gerektirecek bir durum söz konusu değil. Eğer Kürtlerden söz ediyorsanız o konuyu da açayım. Kürtler azınlık da değil, bu ülkenin kurucu unsurlarından sayılıyor.
     - Sovyetler Birliği ve Yugoslavya'nın parçalanmasının ikiz yasalarla tanınan self determinasyon hakkına bağlanmasına ne diyorsunuz?
     - Onlarla aramızda benzerlik yok. O iki ülke, değişik devletlerin özgür iradeleriyle bir araya gelerek oluşturdukları federasyonlardı. Ayrılmalar da yine özgür iradelerle oldu.
     Sonuçta Prof. Yüksel İnan da Prof. Baskın Oran gibi düşünüyor. İzmir Eski Baro Başkanı Noyan Özkan da yukarıdaki düşüncede... Özkan ikiz yasaların topluma yeni ve yararlı hukuki kazanımlar sağlayacağı görüşünde.
     
     Özelleştirme idaresi, satılan KİT'lerin parasını tahsil edemiyormuş... KİT'leri babalar gibi satan muhterem şu tahsilat konusunda babalansa ya...
     Kanada'dan yazan Mehmet Yazman gazetelerdeki "Otobüste cep telefonu ile konuştu, ABS frenleri kilitlendi" gibisinden haberleri anlamadığını yazıyor. Kanada'da ABS frenli araçların içinde herkesin dilediği gibi sohbet ettiğini söylüyor. Araştırmış... Mobil telefonla konuşmanın ABS freni bozduğuna ilişkin bilgiye rastlamamış.
     - En ufak bir risk bulunsa önce sigorta şirketleri kalkardı ayağa, diyor okurumuz. Yoksa bu bir şehir efsanesi ya da batıl itikat mı?