Boston Flarmoni Orkestrası'nın ünlü şefi Benjamin Zander, "orkestrasını almadan" İstanbul'a geldi ve Lütfü Kırdar Kongre Merkezi'nde piyano başında "müzikli" bir konferans verdi. Parlak müzik kariyerinin yanında "liderlik" ve "yönetim" konularında felsefi derinlikler içeren fikirleriyle de tanınan Zander, vakit buldukça dünyayı gezip şirket yöneticilerine konferanslar veriyor. Zander'in "hayata dair" küçük derslerinden bir bölüm aktaralım:
...Boston'da ders verdiğim okulda 45 öğrencim var. Çok yetenekli gençler. Güzel de çalıyorlar. Ama çalarken gerginlikleri yüzlerinden okunuyor: "Daha iyi olabilecek miyim", "Başkaları benden daha mı iyi acaba?" "Ya beğenmezlerse!."
...Çünkü bizim kültürümüzde herşey "başarı"ya endekslenmiş. İlkokulda bir koro düşünün: Çocuklardan biri beceremiyor şarkı söylemeyi... Öğretmen gelip kulağına fısıldıyor:
- Dudaklarını kıpırdatıp söyler gibi yap, ama sakın sesini çıkarma!
"Lider"e yakışır öğüt değildir bu... Muhtemelen o çocuğu yaşamın arka sıralarına itecektir. Lider, çevresindekilerin kapasitelerine inanan, bunları açığa çıkarıp geliştirmenin yollarını arayan kişidir.
...Çocukken masa başında toplandığımızda babam büyükten küçüğe sırayla sorardı bize: "Bugün ne yaptın, anlat bakalım?" Aslında soru "Bugün ne başardın?" anlamındaydı. Ağabeylerim ve ablam sırayla anlatırdı. Söz bana geldiğinde sinirden morarmış halde olurdum. Onlar herşeyi yapmış, bana yapacak birşey kalmamıştı. "Başarı" beklentisi büyük gerilim yaratıyordu bende. "Yoksa başarılarımız için mi seviyorlar bizi?" diye şüpheye düşerdim. Sonradan farkına vardım: Bütün bunlar aslında bir oyundu: "Başarı oyunu!" Ve o andan sonra bunu "katkı" oyununa çevirdim. "Ben bir katkıyım" demeye başladım. Sabah böyle uyanıyor, tüm günümü (ve yaşamımı) buna göre yaşıyorum. Yarın sabah 05'te yine aynı ruhla yataktan zıplayıp ABD'ye uçacağım. Provalara yetişmem lazım. Bugün buradayım, çünkü "katkıda" bulunuyorum. Yarın da Boston'da olacağım. Yine "katkıda bulunmak" için!..
...Babam 96 yaşında öldü. Çok değişik bir adamdı. "Kötü hava yoktur, uygunsuz kıyafet vardır!" derdi mesela. Ana fikir bu işte... Alın ve tüm yaşamınıza uygulayın...
Düşmanlarınızı seveceğinize, dostlarınıza biraz daha iyi davranın.
Ed (E.W.) Home
Gürültay arifesi...
Deniz Baykal, Ertuğrul Günay, Murat Karayalçın, Hasan Fehmi Güneş, Altan Öymen, Tarhan Erdem, Hurşit Güneş, Nazif Ülgen, Ali Şahbudak...Bunlar, dün öğle saatleri itibariyle CHP Genel Başkanlığı'na adaylıklarını resmen açıklamış isimler... Siz bu satırları okuduğunuzda sayının ne olacağını kimse tahmin edemiyor.
Başkanlığa yeniden aday olan
Deniz Baykal bu aday enflasyonundan memnun. Sayı arttıkça kendi şansının da arttığını düşünüyor. CHP haberlerinden sorumlu Anadolu Ajansı muhabiri
Vedat Çuhadar anlatıyor:
- İki gün önce Sayın Baykal'
ı telefonla aradım. "Ne oluyor, ne bitiyor" diye sorup bu arada da aday olup olmadığını öğrenmeye çalışacağım. Bana, pat diye, "Yahu sizin meslektaşlardan niye hiç aday çıkmadı?" diye sormasın mı?. "Anlamadım efendim, nasıl yani?" karşılığını verince "Mesela sen aday ol!" demesin mi?..
***
Fanatik bir Fenerbahçe taraftarı olan CHP eski Parti Meclisi üyesi ressam Bedri Baykam'ın kafasını kurcalayan soru ise başka:
- CHP'nin mi yoksa bizim Fener'in mi durumu daha umutsuz vak'a, bir türlü karar veremiyorum. Bir verebilsem, kurtarma mücadeleme oradan başlayacağım.
Bu sözleri duyan bir gazeteci arkadaşımız yorumunu ekliyor:
- Aslında FB'yle CHP'nin derdi aynı. Orada Ali Şen var, burada Deniz Baykal. Başa geçince başarılı olamıyorlar. Dışarda kalınca işbaşına gelen yönetimi rahat bırakmıyorlar. Bu iki kişiye başka birer hobi bulunamazsa ne FB'nin kurtuluşu mümkün ne CHP'nin!..
Başarı!
Bir eski karikatür takıldı aklımıza...
Acemi kadın sürücü, otomobili uçurumun tam ucuna getirmiş. Hatta ön tekerlekler boşluğa düşmüş. Birkaç santim daha öne kaysa araba uçacak. Direksiyondaki cadaloz yanındaki kocasına dönmüş. Şöyle diyor:
- Kocacığım müsaade edersen geri vitesi ben bulayım...Deniz Baykal'ın uçurumun önüne getirdiği partiyi kurtarmaya talip olması yukardaki karikatürle pek benzeşmiyor mu?
Cihan Demirci’den LAFORİZMA
DSP ile MHP nihayet masaya oturuyormuş...
Vatandaş ise yiyecek birşey olmadığı için tam masadan kalkıyordu!..
Dostluk deyince...
Bu hafta Dostluk Haftası...
Ömer Hayyam'dan bir dörtlük ile kutlayalım:
En doğrusu, dosta düşmana iyilik etmen;
İyilik seven kötülük edemez zaten.
Dostuna kötülük ettin mi düşmanın olur,
Düşmanınsa dostun olur iyilik edersen.
Paranoya durumu
Adam psikologa gitmiş:
- Bende paranoya başladı doktor... Sürekli takip edildiğimden kuşkulanıyorum...Psikolog bir süre hastayı dinleyip çevresinde kısa bir araştırma yaptıktan sonra:
- Bir iyi bir kötü haberim var, demiş,
iyi haber sizde paranoya falan yok...
- Peki kötü haber?..
- Gerçekten takip ediliyorsunuz...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr