Melih AŞIK
Genç Belediye Başkanı, tecrübeli siyasetçiye parasızlıktan yakındıkça;
- Yol yap evladım yol yap, dermiş ihtiyar kurt...
Bu nasihatın anlamını bir türlü kavramayan genç Belediye Başkanı, bir süre sonra çevrede birkaç yol yaptırınca durumu kavramış. Kısa sürede Belediye para görmüş. Binanın içi dayanmış döşenmiş. Araç gereç alınmış. Başkan'ın üstü başı düzelmiş. Belediye ile müteahhit arasında para köprüsü kurulunca dertler yok olmuş...
Müteahhitler bu yüzden siyasetin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyaset pahalandıkça daha da vazgeçilmez oluyorlar. Muhalefet yıllarında siyasi partileri müteahhitler besliyor. İktidar olduklarında da partiler müteahhitleri... Geçinip gidiyorlar... Bu arada bazı yol kazaları da olmuyor değil. İSKİ böyle bir kazaydı. İSKİ'nin ihale verdiği şirketler SHP'ye düzenli teberruda bulunurken işleri genç bir hanıma tutulan
Ergun Göknel'in aradan nemalanmaya kalkışması ve eşi tarafından ihbar edilmesi bozmuştu...
Karadeniz Otoyolu da galiba biraz aceleye geldiği ve çok fahiş ödemeler öngördüğü için göze battı. Yoksa alışılmış ödeme tarzlarından biriydi.
RP'liler henüz bu işin acemisi anlaşılan... O yüzden RP'li eski Bayındırlık Bakanı
Cevat Ayhan geçen akşam televizyonda şaşkın şaşkın:
- Ben Bakan iken ortalama yüzde 41 fiyat kırdırdım, diyordu,
benden önceki ve sonraki iktidarlar döneminde fiyat kırmalar ise yüzde 20 düzeyinde kaldı.
Aradaki yüzde 20'ler nereye gitti acaba?
Sorunun yanıtı ne olursa olsun bir gerçek değişmiyor...
Siyasi partilerle müteahhitler arasında dolaşan para; devletin, yani halkın parası olup halkın kontrolü dışında paylaşılmakta ve halkın aleyhinde kullanılmaktadır.
Taze bir haber dolaşıyor ortalıkta. Fidanlıklar özel sektöre devredilecekmiş. Kimsenin kuşkusu olmasın... bu asil fidan yetiştirme görevini arsa spekülatörleri ile müteahhitler üstlenecek, fidanlar kısa sürede kuruyacağı için mecburen fidanlıkları konut alanına dönüştüreceklerdir.
Halk bu tür yağmalara göz yummamalıdır. Bu yağmacıların gözü asla doymaz çünkü...
Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat üç yakın arkadaşını çağırmış yanına... Bir ricada bulunmuş:
- 300 bin dolarlık tasarrufum var, demiş,
bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Size şimdi 100'er bin dolar vereceğim. Ne olur, bu paraları ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...
Adam ölmüş... Üç arkadaş verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş:
- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı, demiş,
onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarfettim, kefene 80 bin koydum...
Papaz:
- Maalesef ben de aynı günahı işledim, demiş,
paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum...
Avukat :
- Ben sözümü aynen yerine getirdim, demiş,
kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum...
Süleyman Demirel'in Tahran'da Türkiye'nin laik bir ülke olduğunu anımsatması
"zafer" havasında takdim edildi. Bu arada da bazı şeyler gözden kaçtı. Neler mi?..
Türkiye Tahran'daki İslam Konferansı'nda aynen Avrupa'da olduğu gibi sorgulanıyor. İsrail'le ilişkilerinden dolayı kınanıyor. Diplomatlarımız suçlamalar karşısında ter döküyor. Düşününüz ki... Bu konferansa katılan ülkelerin kimi ABD'ye meydan okurken, kimi ABD'nin kucağında... Fakat birbirlerini sorgulamıyorlar. Bazıları PKK'yı destekliyor, çoğu KKTC'yi tanımayıp Kıbrıs Rum kesimini tanıyor. Bunların hesabını soracak yerde, konferansta hesap veren ülke konumuna giriyor Türkiye. Esas üzerinde durulması gereken bu değil mi peki?..
Gerek Başbakan
Mesut Yılmaz'ın, gerek yardımcısı
Bülent Ecevit'in son günlerde CHP'ye ve lideri
Deniz Baykal'a karşı hırçın tavırları malum... İkisi de
Yaşar Topçu hakkında verilen gensoruyu gerekçe gösterip CHP'nin hükümetten desteğini çekmesi için adeta özel bir gayret sarfediyor.
Hükümetin küçük ortağı DTP'nin Genel Başkanı
Hüsamettin Cindoruk'un tavrı da farklı değil... O da, sanki kendileri içinde yer almıyormuş gibi hergün bir gerekçe bulup hükümeti eleştiriyor. Kısacası, o da hükümetin düşmesi için elinden geleni yapıyor.
Oysa şunun şurasında kaç aydır iktidardalar?.. Peki neden iktidarı bırakıp kaçmak istermiş görüntüsü veriyorlar?.. ANAP'ın
"düşünen" isimlerinden
Hayrettin Uzun, bu konuda ilginç yorumlar getiriyor:
-
Ecevit de,
Mesut Yılmaz da,
Hüsamettin Cindoruk da iktidar olmaktan hoşlanmıyor. Onların en sevdiği şey, muhalefette kalıp iktidardakileri eleştirmek. Çünkü iktidarda olduğunuz zaman ülke sorunlarına kafa yormak, sorunlara çözüm aramak, sonuçta da öyle ya da böyle karar vermek zorundasınız. Ama muhalefet öyle mi? Canınız istediği zaman ortaya çıkar, beylik laflar eder, puan toplayıp yine köşenize çekilirsiniz.
Bir de şu var; Meclis'te üyesi bulunan her parti, potansiyel iktidar adayıdır. Dolayısıyla sıra mutlaka onlara da gelecektir. O yüzden bir liderin muhalefetteyken sahip olduğu güç ile iktidardayken sahip olduğu güç arasında büyük bir fark yoktur. İş dünyası sizi daima gözetmek, isteklerinizi yerine getirmek durumundadır. Size düşen tek şey, parti içi iktidarı kaptırmamaktır. Zaten dikkat ederseniz, bizim liderler, ülkede iktidarı ele geçirmekten çok, parti içi iktidarı elden kaçırmamaya bakarlar. O sebeple de parti içi demokrasiye kesin tavır koyarlar. Örneğin, hepsi bir bahane bulup ön seçim yapmaktan kaçar, kaşarlanmış delegeleri el üstünde tutar. Bizim liderler, siyaseti ülkenin geleceği için değil, kendi kişisel gelecekleri için yaparlar. Bu yüzden de hiçbiri, ülke geleceği için radikal kararlar almaz, bunu hep öteki partilerden beklerler. Kendi geleceklerini tehlikede gördüler mi, daha fazla yıpranmadan iktidardan kaçarlar. Fazla yıpranmayacaksın ki, iktidara yeniden dönüşün uzun sürmesin...
Mütevazı ama anlamlı bir kampanya:
"Her İlköğretim Okuluna Bin Kitap!" Eğit - Der'in başlattığı kampanya
"Kitapsız, kütüphanesiz okul kalmasın" sloganıyla yürütülecek. Geçenlerde Mamak'taki Barbaros Hayrettin Paşa İlköğretim Okulu bu kampanya çerçevesinde 1000 kitaba kavuştu... Ama kitap bekleyen daha o kadar çok okul var ki... Eğer elinizin altında yararlanmadığınız ansiklopedi, sözlük ve kitap varsa.. Eğitim seferberliğine karınca kararınca bir katkıda bulunmak istiyorsanız... 0312 480 75 64 no'lu telefonu arayabilirsiniz... Makbule geçer...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr