Yeni hal yasasından kabzımallar memnun... Çünkü hal dışındaki sebze mevve trafiğini engelliyor yasa... Bu alandaki ticareti vergilendiriyor. Ancak yasanın felaket getireceğini iddia edenler de var. Liberal Parti Genel Başkanı Besim Tibuk yasaya ateş püskürüyor örneğin. Bakınız dün yaptığı basın toplantısında ne dedi Tibuk:
     ÂBesim Tibuk mu abartıyor? Yoksa Ankara'da yasaları yapanlar mı kör? Yakında anlayacağız. EÄŸer Besim Tibuk haklı çıkarsa söz... bu sütunda kendisine hakkını teslim edeceÄŸiz.
      Fransa 98'de çeşitli ülkelerden 34 orta, 33 yan hakem görev yapıyor. Bu ülkeler arasında adını sanını duymadığımız, haritada bir nokta gibi görünen, nüfusu 50 - 100 bini geçmeyenler var... Mesela Kupa'da:
     Â"..Trininad, Vanuatu, Mauritius, Malezya, Sri Lanka, Mali, Honduras, Kostarika, Tayland, Kuveyt, BirleÅŸik Arap Emirlikleri, Malta" dan bile hakem var. Türkiye'den yok. Neden? Bizim hakemlerin tarafsız maç yönetemeyeceÄŸi yolunda uluslararası bir kanaat mı belirdi? Yoksa gene hakkımız mı yeniyor!
      Okurumuz Oral Moğulkoç karın kaslarını çalıştırmak ve o bölgedeki yağları eritmek için karına bastırılarak çalışan AB TONER adlı aletten satınaldı. Eve gelince aleti çalıştırma talimatını açıp okudu. Başladı gülmeye. Neden güldüğünü, aletin nasıl kullanılacağına dair satırları size aktarırken anlayacaksınız. "Takıştırmak İçin Irşatlık" başlığı altında verilen bilgiyi okuyoruz:
     Â"Balayın bastırın yastıcığı, bastıran çerçeveye doÄŸru. Öyle ki olsun bastıran yastıcık ÅŸemada gösterme gibi...
      Sokun değnekli kayılan alatı esaslı bedene takıştırmak talimatına gibi, balayın bastıran yastıcığı ve çengeli takıştırmak talimatına gibi...vb..."
      Acaba Azerbaycan'a gidecek paketler Türkiye'ye mi geldi? Yoksa nerden çıktı bu Türkçe? Okurumuz merakta.
      S - 300 depremi..S - 300 baskını... S - 300'e suçüstü! Gazetelerde bir iri iri puntolar. Canhıraş manşetler... Nataşa 1 adlı gemide füze rampalarını nasıl yakaladığımıza ilişkin öyküler... Kendi kendimizi kutlamalar...
      Peki ertesi gün... Ertesi gün adeta böyle bir olay olmamışcasına tek sütun haberler... Geminin Çanakkale'den alelacele yolcu edilişi... Uluslararası anlaşmalara göre gemide silah bile olsa Türkiye'nin el koymaya hakkı olmadığı yolunda yorumlar.. Karışan kafalar... Susan ağızlar... Özetle...
      Tam bir fiyasko...
      Peki, şimdi ne olacak? Bundan sonra yine istediğimiz gemiyi durdurup arayabilecek miyiz? Yoksa çok ciddi duyumlarda bile, aman yeni bir fiyasko olmasın korkusuyla olup biteni, gelip geçeni seyredecek miyiz?
      Uluslararası ilişkiler konusunda uzman bir isme danışıyoruz... Bakınız ne diyor bu konuda.
      -Bu, yanlış istihbarata dayanan, dolayısıyla bizi dünya kamuoyunda çok zor durumlara düşüren üçüncü fiyaskomuz. İlki, 1977 yılında Kıbrıs Rum bandıralı Vasoula gemisini, içinde Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden askeri malzeme var, diye durdurduğumuzda yaşamıştık. İkincisi, 1991'de yine Kıbrıs Rum bandıralı Cape Mealeas gemisi olayında yaşandı. Her iki olayda da Türkiye çok sıkıntılı günler geçirmişti. Ama bu üçüncüsü herşeyin üstüne tuz - biber ekti. Artık inandırıcılığımızı yitirdik. Bu yüzden, bundan sonra, belki de gereğinden fazla temkinli davranmak zorunda kalacağız. Ve korkarım, bu yüzden, gerçekten Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden malzeme taşıyan gemileri bile aramaktan kaçınacağız.
      -Montrö Antlaşması'na göre, Boğazlar'dan geçen gemileri arayamayacağımız iddia ediliyor, ne dersiniz?
      -Bu iddia doğru değil. Ama Türkiye, Montrö Antlaşması'nı yıllarca çok dar kapsamlı yorumladığı için, sözkonusu iddia neredeyse artık doğruymuş gibi kabul edilmeye başlandı. Oysa yalnız değil Montrö Antlaşması, hiçbir ulusal ve uluslararası anlaşma, bir hakkın kötüye kullanılmasına cevaz vermez. Dolayısıyla, Türkiye, kendi karasularından geçen bir geminin, kendi güvenliğini zedeleyecek malzeme taşıdığını tesbit etmişse, bunu engelleme hakkına sahiptir. Ama bir kez daha fiyasko yaşarız endişesi bizi bu görevi yapmaktan alıkoyabilir ki, bizi frenleyecek olan tek unsur budur.
Yazara E-Posta: masik@milliyet.com.tr