Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Mahkemede işi en zor olan en yüksek yerde oturandır. İşte onlar için Francis Bacon'dan birkaç söz:
"Yargıçlar görevlerinin `ju dicare' (hakkı söylemek) olduğunu unutmamalıdırlar. `Jus dare' (hakkı vermek) değil, yasayı yorumlamaktır görevleri. Yasa yapmak ya da yasayı koymak değil... Yoksa yargıçlık yetkisi Kutsal Kitap'ı sözümona açıklarken değiştiren, ona hiç içinde bulunmadık eklemeler yapan, eskiye bağlılık perdesi altında yenilikler ileri süren Katolik Kilisesi'nin yetkilerine döner... Bir yargıcın zeki olmaktan daha çok bilgili, alkış düşkünü değil saygıdeğer, kendine katı güvenli değil uyanık olması gerekir. En önemlisi de yargıcın kendine özgü başlıca erdeminin doğruluk olmasıdır..."

*Bir insanın tek başına mutlu olması utanılacak birşeydir.
Albert Camus

Gazeteci ve reklam

Genç bir meslektaşımızın televizyon reklamlarında rol almasıyla başlayan tartışma sürüyor. "Gazeteci reklamda oynamalı mı, oynamamalı?" sorusuna yanıt niteliğinde farklı görüşler öne sürülürken Gazeteciler Cemiyeti dün sanırız "son noktayı" koydu... Şöyle:
"Gazeteciliğin evrensel meslek ilkelerinin başında gazetecilerin ticari ilişkilerden uzak durması ilkesi geliyor. Reklam filmlerine çıkma konusu, Cemiyetimiz tarafından kabul edilen ve kamuoyunda da geniş destek bulan Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nin 12'inci maddesinde açık ifadesini bulmuştur. 12'inci madde şöyledir: `Gazeteci, mesleğini reklamcılıkla, halkla ilişkilerle veya propagandacılıkla karıştıramaz. İlan - reklam kaynaklarından herhangi bir telkin, tavsiye alamaz, maddi çıkar sağlayamaz...' Bu maddenin ışığında gazetecilerin ticari reklam filmlerinde yer almasının kabul edilemeyeceği hususunu meslektaşlarımıza anımsatırız..."

*Bütün mutsuzlar kardeştir, aynı dili konuşurlar.
Balzac

Küç - çük Amerika

Balıkesir'den okurumuz Zeki Özkan,
- İstanbul'da yaşıyorsunuz, bilirsiniz, diyor.
- Neyi?..
- Geçenlerde gazetede okuduğum bir haberde sözü edilen yerin gerçekten İstanbul'da (!) olup olmadığını...
- Neydi o haber?..
- Şöyle... Hillside Pasha Beach Club açıldı. Birçok eğlence kompleksini içinde barındıran Pasha Beach'de bu sene "Cafein", "Bice Restaurant", "Le Select Restaurant", "Jack Daniel's Jack Bar", "Zerdüst Japon Lokantası", "Cines Unlimited", "Ford Focus Cafe" ve "Şamdan Restauran & Bar" hizmet verecek...
Sorduğu adresin İstanbul'da olduğunu söyledik Zeki Bey'e...
- Aman ne iyi, dedi, tatilde Amerika'ya gitmeyi düşünüyorduk, İstanbul'a gelelim bari!..

*Kelimeler, insanların kullandığı en güçlü haplardır.
Kipling

Karadeniz'in sonu

Karadeniz sahil şeridi, el değmemiş doğal güzelliklerin timsali sayılırdı. O güzellik hallaç pamuğu gibi atılıyor şimdilerde... Sebebi sorulursa... "Büyük bir yatırım!" yapılıyor bölgeye: "Karadeniz Otoyolu..." Bu çerçevede Samsun'dan Sarp'a kadar 550 kilometrelik sahil şeridi "dümdüz" ediliyor; daha da edilecek... Manzarayı daha "net" görebilmek için, bir süre önce bölgede incelemeler yapan Oktay Ekinci'nin izlenimlerine kulak verelim:
- Sayısız damperli kamyon, vadileri paramparça ederek elde edilen kaya parçalarını kıyıdaki dolgu bölgelerine taşıyor. Sadece "doldurulan" kıyılarda değil, "boşaltılan" vadilerde de inanılmaz bir doğa tahribatı yaşanıyor. Bütün bir Karadeniz kıyı kuşağını "doldurarak" otoyola çevirme şeklinde özetleyebileceğimiz inşaatta doğaya karşı öyle gözükara gidiliyor ki, ortada ciddi bir proje bile olmadan "yerinde ve o an karar verilerek" koylara, kumsallara, plajlara, hatta SİT'lere kayalar dökülüp hemen tüm "girinti ve çıkıntılar" ortadan kaldırılıyor.
KTÜ İnşaat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Hızır Önsoy da otoyol yapım çalışmalarının yol açtığı doğa katliamına ısrarla dikkat çeken isimlerden... Diyor ki telefonda:
- Bu inşaatın doğru dürüst bir projesi bile yok. Maalesef bilimsel hiçbir ölçüye gelmeyecek biçimde, bir cetvel almışlar ellerine, Samsun'dan Sarp'a kadar çizmiş, dolduruyorlar!.. Ne kadar plajımız varsa hepsi kapatılmış. Giresun'dan Hopa'ya kadar denize girme imkanı kalmıyor artık. Bırakın onu; yer yer denizi seyretme imkanımız bile yok.
- Kıyı şeridinden değil de "içerden" geçecek bir otoyol için astronomik istimlak bedelleri gerekeceği, denizin nasılsa "bedava" olduğu (!), o yüzden "dolgu" yönteminin yeğlendiği söyleniyor?
- Hiç inandırıcılığı yok. Tahrip edilen doğal güzelliklerin, kumsalların, koyların parayla ölçülemez değeri bir yana... İşin maddi yönü de hiç öyle değil... Denize dökülen 1 ton taş için 6 dolar ödeniyor müteahhite. Dolgu için yüzbinlerce ton taş döküldüğünü düşünün ve hesaplayın bakalım: Kamulaştırma bedelinden daha ucuza mı geliyormuş!?..
Müteahhit zengin etmek için... Hazine yağmalandığı gibi doğa da yağmalanıyor Karadeniz'de... Sessiz çoğunluk "Oh oh, yol yapılıyor" diye şimdilik memnun. Yarın ise çok geç olacak ağlaşmak için...

*Cihan Demirci’den LAFORİZMA
Toplum olarak hızla silahlanıyormuşuz...
Desenize: "Sen onu külahıma anlat" sözü bile "Sen onu silahıma anlat" oldu sonunda!..

*Para bir süre saadet getirir. Sonra yalnızca para getirir.
Neil Simon



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr