Melih AŞIK
Televizyon haberlerinde
Eşber Yağmurdereli'nin Adli Tıp'a muayeneye davet edildiği, ancak bu daveti reddettiği, o yüzden tekrar hapse gireceği bildiriliyor.
Yağmurdereli dün telefonda bu haberleri yalanlıyor:
- Kadıköy Savcılığı geçen ay Adli Tıp'tan rapor almamı istemişti. Bu rapor Cumhurbaşkanı'ndan af istemine dayanak olacaktı. Ben "çok özel bir durum olan sakatlığımı kullanmak istemediğimi"
söyleyerek bunu reddettim. Tekrar hapse çağırılmam bununla ilgili değil...
- Peki neyle ilgili?
- Ben de tam anlamadım. Çankırı Cezaevi'nden Sağlık Kurulu raporuyla bir yıllığına tahliye edildim. Bir yıl sonra beni tekrar muayene edip kararı değiştirmelerinin bir mantığı olabilirdi. Yani; bir yıl sonra yapılacak muayenede "sağlığımda iyileşme olduğu"
görülür ve ben yeniden cezaevine giderdim. Ama aradan henüz iki ay geçti. Ve durup dururken yeniden cezaevine çağırıyorlar...
Yağmurdereli cezaevine RP'nin kapatıldığı gün çağrılıyor...
Ertesi gün İslamcı basının kimi sütunlarında şu tür cümlelere rastlanıyor:
"Evinde bomba bulunan Eşber Yağmurdereli
için fikre özgürlük kampanyaları açan kartel medyası ve Yağmurdereli'
ye özel af çıkaran Cumhurbaşkanı'nın, fikirlerinden dolayı bir partinin kapatılmasına tepkisiz kalışları ibret vericidir..."
Yağmurdereli kendisine okuduğumuz bu satırlara;
- Benim evimde bomba bulunmadı, bu iftiradır, diyor... Ötesini söylemiyor.
Yağmurdereli'nin
"RP'nin kapatılmasına denge" olarak tutuklanıyor olması mümkün mü?.. Mümkündür. Bu iktidar, gözleri görmeyen bir adamın sırtından politika yapacak kadar zavallı olduğunu başka vesilelerle de göstermektedir...
Türkiye en güzel günlerini yaşıyor... Çünkü başta Refah Partililer ve onların medyadaki savunucuları olmak üzere binlerce ağız koro halinde aynı tılsımlı sözcükleri tekrarlıyor:
- Demokrasi, hukuk, insan hakları...
İşte özlenen sözler... Peki bu kavramları terennüm edenler acaba içeriğine yürekten inanıyorlar mı?..
Refah demokrat bir parti miydi?.. Anayasa Mahkemesi demokrasi ve hukuka bağlı bir partiyi mi kapadı yoksa?..
HEP'in eski milletvekillerinden
Mahmut Alınak geçen gece televizyonda bu konu açılınca açtı ağzını yumdu gözünü... Bakınız neler söyledi:
- Refah Partisi ve yöneticileri, kendi işlerine geldiği zaman ve işlerine geldiği ölçüde demokrattır. HEP kapatılırken, en önde Refahlılar vardı. Biz o zaman kendilerine,
"Yapmayın etmeyin; bizden sonra sıra size gelecek" dedik, dinlemediler. HEP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp Meclis'ten atılmasına topluca el kaldırdılar. Bunların kendi içlerinde de demokrasi ve demokrasiye saygı yoktur. Ön seçim yapmazlar. Milletvekillerini, belediye başkanlarını tepeden belirlerler. Parti liderine
"komutan", partiye
"ordu" derler. Kadınları partiye sokmazlar. En kritik kararları alırken ne kendi partililerine ne başkasına sormazlar.
***
Doğrusu bu saptamaya RP'lilerin de itiraz edeceğini sanmıyoruz. Çünkü kişi kendini bilir. Ve umulur ki... RP en azından bundan sonra demokratlaşır da... Demokrasi içinde saygın bir yer kazanır. Derken RP'lilerin demeçleri ulaşıyor televizyondan kulağımıza:
"RP'nin kapatılması bir hukuk cinayetidir"
Neden acaba?
"Erbakan'ın sözleri partiyi bağlamaz" yollu savunmalara Anayasa Mahkemesi kulak asmadığı için mi?
Demokrasiyi yalnızca işimize yaradığı zaman değil her zaman anmak dileğiyle...
Soner Yalçın'ın
"Hangi Erbakan" kitabından pasajlar aktarırken, Milli Nizam Partisi'nin 1971'de kapatılması üzerine
Necmettin Erbakan'ın İsviçre'ye gittiğini aktarmış ve şu cümleyi yine kitaptan eklemiştik:
"12 Mart darbesinin Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur
ve Org. Turgut Sunalp'
in İsviçre'ye gittiği ve Erbakan'
a Türkiye'ye dönüp parti kurması için her türlü güvenceyi verdikleri söylenir."
Muhsin Batur dün telefonla arayarak, böyle bir şeyin kesinlikle söz konusu olmadığını, bu tür söylentileri o dönemde Adalet Partililerin çıkardıklarını bildirdi ve
"Bizim dönemimizde kapatılmış bir partiyi yine bizim açmaya çalışmamız nasıl mümkün olur?.." diye ekledi...
İngiltere'nin ünlü mağazalar zinciri
Marks and Spencer, en küçük satış görevlisinden en yüksekteki müdürlere kadar herkesi kapsayan ilginç bir kurs uyguluyor:
"Şiir ve Edebiyat Kursu..." Genç neslin usta şairlerinden
Peter Sansom'u bu işle görevlendirmişler. Kurslara katılan personelin şiir ve yazıları şirketin dergisinde yayınlanacak... Ayrıca personel arasında bir şiir yarışması düzenlenecekmiş yakında...
Personelin ufkunu açacak, onları mağaza dışına çıkmadan işin yoruculuğundan uzaklaştıracak hoş bir uygulama... Neden benzer çalışmalar Türkiye'de uygulanmasın?.. Ve neden şirketler personele (hiçbir zaman yeterli düzeye ulaşmayan) ücretten başka birşey vermiyor olsun?..
"Belediye otobüsü ağzına kadar dolu, yaşlı bir adamcağız ayakta. Elindeki bastonu otobüsün her kalkışında ve duruşunda kayıyor ve adamcağız düşmemek için olanca gücünü harcıyor. Bu sırada oturmakta olan gençlerden biri küstahca akıl veriyor:
Baba, baba bastonunun ucuna lastik taksan kaymaz!
- Ah oğlum, demiş yaşlı adam,
senin baban o lastiği zamanında taksaydı ben şimdi bu otobüste oturacak yer bulurdum!
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr