"Yağma günüydü. Alman elçiliğine giren Iraklılar, elçinin masasını bahçeye fırlattılar. Vize bölümünün önündeki su birikintisinin içine atılan Avrupa Birliği bayrağını kurtardım. Çarşafları içinde kadınlar ve bağrışan çocuklar elçinin odasındaki Mozart plaklarını ve Alman tarihi kitaplarını pencereden aşağı atıyorlardı. Birkaç saat sonra Slovakya elçiliği de yağmalandı.Aslında yağmalamanın da bir tür kanunu var. Kim önce gelip elini bir sandalyenin, avizenin ya da kapı çerçevesinin üzerine koyarsa, onun oluyor.Bu konuda hiçbir tartışma ya da kavga yaşandığını görmedim. Bağdat'taki elçiliklerin ve BM binalarının Amerika tarafından korunması gerekiyordu ama dün yağmalama sürerken Amerikan askerleri binaların yanından geçip gittiler.Bu, Amerikan birliklerinin görmezden geldiği bir skandal, bir tür hastalık, kitlesel bir kleptomani... Çaldıkları iki katlı otobüsü buzdolaplarıyla tıka basa dolduran iki hırsız yüzünden bir kavşakta trafiğin sıkıştığını gördüm.***Amerikalılar yağmaya neden müdahale etmediler... Kendilerinin başlatacağı büyük yağmanın bir an önce legalleşmesi için mi? Ne dersiniz? Independent gazetesinin ünlü Ortadoğu yazarı Robert Fisk Bağdat'taki yağmayı anlatıyor... Her şeye gücü yeten ulu Tanrı aklı özgür yaratmış. T. Jefferson Iraklılar başlarına geleceği iyi tahmin etmişler ki, Amerika, İngiltere, IMF ve Dünya Bankası'ndan önce kendi mallarını kendileri yağmaya başladılar. Ne kurtarırsak kâr hesabı... Mahmut Özer Embedded journalist "Embedded journalist"Embedded sözcük anlamında "gömülmüş, iliştirilmiş" demek.Savaşı ordunun imkânlarıyla ve ordunun gözüyle izleyen gazeteci anlamına geliyor.Ancak "gömülü gazeteci", "iliştirilmiş gazeteci" kulağa pek hoş gelmiyor. "Embedded gazeteci"nin en güzel çevirisini Hasan Pulur yaptı:"Yamanmış Gazeteci"Deyimi tuttuk. Savaş dışında da kullanılabilir... "Partiye yamanmış", "Lidere yamanmış", "TÜSİAD'a yamanmış", "CIA'e yamanmış" gazetecileri de "embedded" sınıfında değerlendirebiliriz. Bu savaş gazetecilik terminolojisine yeni bir deyim kattı: Ankara kuşatması - Dikkatler Irak'a çevrilmiştir ama esas kuşatma Ankara'ya yöneliktir...AKP devlet reformu adı altında devletin laik niteliğini ortadan kaldırıp kurum ve kuruluşları ele geçirme çabası içindedir..Bu bağlamda en anlamlı gelişme dünkü gazetelerde yer aldı...RTÜK Radyo ve Televizyon yayınlarının esasları hakkında yeni bir yönetmelik taslağı hazırlayarak Başbakanlığa gönderiyor. Başbakanlık 1.5 aylık bir incelemedan sonra metinden kimi bölümleri çıkartıyor. Bunlar genellikle irticai yayınları önlemeye yönelik önlemlerdir.. Örneğin şu cümle çıkartılmış:"Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik ve hukuk devleti niteliklerini değiştirmesine yönelik yayın yapılmamalıdır.."Oyun bu kadar açık oynanıyor...Bir yandan da devlet hazinesinin hortumları yandaş şirketlere bağlanıyor.Albayrak Holding'e bir küçük yasa değişikliği ile 100 trilyon liralık vergi affı sağlanması ya da 198 milyon dolarlık Balıkesir SEKA'nın 1 milyon dolara aynı holdinge peşkeş çekilmesi bu alanda da ne kadar gözü kara gidildiğinin göstergesi...Milli Piyango, Petkim gibi para basan kuruluşların ilk fırsatta özelleştirme adı altında yandaşlara ikram edileceğinden de kimsenin kuşkusu olmasın...Prof. Emre Kongar, 3 Kasım'ı izleyen günlerde yazdığı yazıda bu iktidarın neler yapacağını öngördü... Dedi ki:1) Adalet ve üniversite dahil, tüm devlette kadrolaşacak. 2) Kendine bağımlı bir sermaye yaratmaya çalışacak...3) Milli Eğitim'de ve medyada dinci çizgiyi egemen kılacak ve bu yolla Türkiye'nin geleceğini etkilemeye çalışacak. Ankara, Çağdaş Cumhuriyet'in Ankara'sı olmaktan hızla çıkarılıyor... Ali Sirmen sütununda günlerdir aynı uyarıyı yapıyor: Keşke Kerkük'ün yağmalanmasına gösterdiğimiz hassasiyeti, kendi hazinemizin yağmalanmasına da gösterebilseydik. Arman Salepçi m.asik@milliyet.com.tr