Melih AŞIK
Seçim yapalım.. Yapmayalım... RP'li milletvekillerin çengel atalım... Gelenleri partimize katalım...
Tansu'yu Yüce Divan'a gönderelim... Oylarını kapalım...
Mesut şunu dedi...
Tansu bunu söyledi.
Günler geçip gidiyor.. Dikkat edilirse liderlerin vaktinin büyük bölümü kendi koltuklarını ve geleceklerini kurtarma çabasıyla geçiyor.
Türkiye'nin sorunları bir türlü gündeme gelmiyor.
Gemi batacak ama bunların koltukları kurtulacak. Mümkün mü?
Koltuk aşkının gözü kör olduğundan bunu da göremiyorlar.
***
Susurluk olayının patlamasını izleyen günlerde bir dış gezide ne demişti
Demirel gazetecilere:
- Bu olay kime kadar gidiyorsa, nereye kadar gidiyorsa oraya kadar gidin...
Şimdi ne diyor:
- Devlet sırrı kavramı vardır. Rapordaki bazı bilgiler devlet sırrı olarak bir süre gizli tutulabilir.
Dün dündü, bugün bugündür...
***
Nasrettin pardon
Necmettin Hoca Hükümet'e yazıldığını iddia ettiği
"Çevik Bir" imzalı bir yazıyla liderleri ziyaret ediyor. Kendilerinden bu talimata uymamalarını istiyor. Başbakan
"Benim böyle bir talimattan haberim yok" diyor. Orgeneral
Çevik Bir "Benim de haberim yok" diye ekliyor.
Ecevit "Verin şu bir bakayım" diyor, Hoca vermiyor.
Acaba Hoca ne yapmak istiyor?
Mesele aydınlanıyor. Meğer Hoca, bu taktikle
Çevik Bir'i yıpratmaya çalışıyormuş.
RP'nin kapatılmasıyla demokrasi çok şey kaybetti diyorlar ya...
Aslında esas kaybeden Türk Tiyatrosu galiba...
Profesör
Erdal İnönü geçenlerde bir toplantı için Kastamonu'ya gitmişti. Gezi sırasında dikkatini çeken bir küçük ama önemli tarih notunu bize mektupla iletti. Birlikte okuyoruz:
"...İkinci gün şehirde dolaşırken müzeyi gezdik. Orada
Atatürk'e ayrılmış bir salonda, duvardaki bir levhada, 27 Ağustos 1925'te İnebolu'da şapkayı tanıtırken söylediği nutku gördüm. Okuyunca, çok hoşuma gitti,
"bu serpuşun ismine şapka denir" cümlesini tarih deslerinden hatırlıyordum ama konuşmanın tamamında çok ilginç ifadeler var.
Atatarük'ün özellikle "efendiler", hitabından sonra,
"bunun anlamı hanımefendiler ve beyefendiler" dir demesi, çağımızın ne kadar ilerisinde bir buluş. Bugün, "bilim adamı" yerine, kadınları da içeren "bilim insanı" ya da "bilimci" diyoruz. Atatürk yarım yüzyıl önce doğru yaklaşımı görmüş..."
***
Atatürk'ün nutuklarında pek sık kullandığı
"efendiler" deyiminin aslında
"Hanımefendiler ve beyefendiler" anlamında sarfedildiğini pekçok okurumuzun da ilk defa bu vesileyle öğrenmiş olacağını sanıyor, Sayın
Erdal İnönü'ye çok teşekür ediyoruz.
İsmet İnönü'nün Özel Kalem Müdürlüğü'nde bulunmuş bir tarihi isim;
Haldun Derin Beyefendi geçenlerde
"Çankaya Özel Kalemini Anımsarken" adlı kitabına bir mektup iliştirerek göndermişti. Mektuptaki bir paragraf,
Tansu Çiller'in yargılanması muhtemel yasa maddesini de içeriyordu:
"...1960 askeri yönetimi sona erince kurulan Koalisyon Hükümetinin Başbakanı
İsmet İnönü, örtülü ödeneğin Menderes- vari kullanılmaktan kurtarılması düşüncesiyle 1050 sayılı Muhasebe - i Umumiye Kanunun 77'inci maddesine aşağıdaki hükmü koydurdu:
- Örtülü ödenek Başbakan ve ailesinin şahsi masraflarına ve siyasi partilerin idare, propaganda ve seçim ihtiyaçlarına sarf edilemez..."
Görüldüğü gibi,
Tansu Çiller eğer
Parsadan davasından Yüce Divan'a sevkedilirse (5,5 milyar lirayı siyasi amaçla verdiği için) çok net bir yasa maddesiyle yargılanacak.
Yargıtay 6'ıncı Ceza Dairesi'nin
Selçuk Parsadan'ın mahkumiyetini onaylarken kullandığı
"Dolandırıcılık suçunun hangi amaçla işlendiği tespit edilememiştir" ibaresi,
Çiller'i kurtaran bir unsur.
Yargıtay görüldüğü gibi ilginç biçimde
Çiller'i davadan sıyırmaya çalışmış...
Başsavcı
Vural Savaş yukardaki cümlenin karardan çıkarılması için itirazda bulundu. Eğer itiraz kabul görürse
Çiller'in işi çok zorlaşacak.
DYP'lilerin dün Meclis'te çok karamsar ve üzgün göründüğünü bildirdi arkadaşlarımız...
Kaptırılan 5,5 milyar lira küçük bir para... TBMM'de üç
"koltuk" parası... Ancak cezası ağır...
Yüce Divan yargılaması deyince akla
Şerafettin Elçi geliyor.
Elçi, 1980 sonrasında Yüce Divan'da yargılanmış ve hüküm giymiş bir politikacı... Yüce Divan'a sevk sebebi, 1978 - 1979 yıllarında, Ecevit hükümetindeki Bayındırlık Bakanlığı görevi sırasında "bazı Kürtleri işe alması" idi.
"12 Eylül sıcağında" yargılandı; 2 yıl 4 ay hapse mahkum edildi. Ayrıca 10 yıl boyunca siyasi haklarından mahrum (avukatlık mesleğini icradan da men) edildi...
Elçi'ye dün
Çiller'le ilgili ne düşündüğünü sorduk. Dedi ki:
- Mal varlığı gibi konulardaki kuşkuları bir kenara bırakın, artık mahkemece kesinleşmiş bir karar söz konusudur. Parsadan
davası kararına göre, kendisine emanet edilen örtülü ödeneği dolandırıcılara peşkeş çekmiş.. Ortada somut delil var. Parlamentonun bunu değerlendirip kendisini mutlaka Yüce Divan'a sevketmesi lazım..
Özeti...
Tansu Çiller'i zor günler bekliyor.
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr