İstanbullu bir Yahudi olan Rafael Sadi birkaç hafta önce hayatını kaybetti. Gazeteci yazar Rafael Sadi, İsrail’de yaşıyor, Odatv’de yazıları yayınlanıyordu
Aşağıda Rafael Sadi’nin 2004 yılında yazdığı “Ben Türküm Türkiyeli değil” başlıklı ibret verici yazısının kısa halini bulacaksınız.
“… Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşamakta olan insanlara ‘TÜRKİYELİ’ demek çok doğru bir ifade değildir. Şayet Türkiye dışında iseniz ve birçok değişik ülkeden gelmiş insanlar arasında Türkiye’den de gelmiş insanlar varsa o insanlara ‘TÜRKİYELİLER’ diyebilirsiniz.
‘TÜRKİYE’ içinde olanlara ‘TÜRK’ demek yerine ‘TÜRKİYELİ’ demek bazılarımıza ‘TÜRK DEĞİLSİNİZ’ demekle aynı şeydir.
TÜRKİYELİ kavramı ile Türkiye içindeki değişik etnik gruplara farklı hatırlatmalarda bulunulmak istenmiş olduğu ve ülke insanın resmen bölünmek istendiği aşikârdır.
Lütfen dikkat edelim, birileri Türkiye ile oynamak istiyor. Yarın öbür gün bakacaklar diyecekler ki ‘Eeee bakın, sizin tamamınız Türk değilmiş, 70 milyon Türk’ten şu kadarı Kürt, şu kadarı Alevi, şu kadar, Süryani, şu kadar Keldani, bu kadarı Laz, öbürleri Yahudi, bilmem ne kadarı Ermeni, kala kala 1 milyon Türk kaldı. Bu kadar Türk için de bu kadar 777 bin kilometrekare arazi fazla, gelin şunu efendi efendi paylaşın’ derler adama. Ne o’lcek şimdi?
Gözümüzü 4 değil 24 açsak yetmez, bu iş yanık kokuyor.”
PARTİ
Tunca Bengin arkadaşımız dünkü yazısını şöyle bitiriyordu:
“Siyasi partilerin çok büyük ekseriyeti kendi doğrularını hayata geçirmek için değil başkasının yanlışını söylemek üzere siyaset yapıyor. Ömürleri başkasını suçlamakla geçiyor…”
Doğru tespit. Peki neden böyle oluyor?
Çünkü kendi doğruları yok.
Farklı bir ideoloji, ilke, program yok.
Bu partiler ülkeyi yönetecek gibi yaparak taraftar topluyor.
Adaylardan para kazanıyor.
Birkaç kişiyi milletvekili de yapıyor.
Ama ülkeyi yönetmek gibi bir amaçları veya umutları görünmüyor.
Tesadüfen koltuğa oturacak olsalar mevcuttan daha farklı ne yapacaklarını kendileri de bilmiyor.
O yüzden muhalefet eylemi sadece iktidarı suçlamak ve ölçüsüz vaatler vermekle sınırlı kalıyor.
İktidara geldiklerinde ne yapacaklarını ayrıntılı ve ciddi bir programla halka iyice anlatsalar o takdirde belki iktidara gelecekler. Ancak ona bir türlü yanaşmıyorlar.
SULTANLAR
Yalnızca voleybolda değil takım sporlarında da dünya çapında en büyük başarıya voleybolcu kızlarımız imza attı. Dünya Milletler Kupası’nda kadınlar dalında tüm milletleri geride bırakıp şampiyon olduk. “Biz voleybol ülkesiyiz” sloganını büyüttük, “Biz kızlarımız sayesinde dünya çapında bir voleybol ülkesiyiz” yaptık.
Brezilya, İtalya, Çin, ABD gibi dünya devlerini dize getiren Filenin Sultanları halkımıza dünya ölçeğinde başarı kazanmanın keyfini yaşattılar. Var olsunlar.
Bu başarıda oyuncularımız ve antrenörler kadar Voleybol Federasyonu Başkanı M. Akif Üstündağ’ın da payı büyüktür. Antrenör Guidetti yerine Santarelli’yi getirmek cesur ama doğru adımdı. Bu adımı atmak takıma büyük ivme kazandırdı. Tabii Kübalı Vargas’ın takıma dâhil edilmesi de. Ancak tüm takımda büyük bir sıçrama gözleniyor. Bu büyük başarıda payı olan herkesi ayakta alkışlıyoruz.
KİRAZ
CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, dalda kalan Napolyon türü kirazı yollara döküp Niğde’de eylem yapan Ulukışlalı üreticilerin sorunlarını dinlemiş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrıda bulunan Ömer Fethi Gürer, kirazların Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla tüketiciye ulaştırılmasını önermiş. Üreticiler adına konuşan Ayfer Yetiş, geçen yıl 70-80 liraya alıcı bulan kirazları bu yıl 12-24 lira arasında fiyatla satmak zorunda kaldıklarını belirtmiş. Oysa maliyeti kiloda 40 liraymış.
Kiraz bu yıl İstanbul’da manav ve marketlerde 100 ile 170 lira arasında satıldı. Şimdi mevsimin sonuna doğru 25-50 liraya düştüğünü görüyoruz. O da sıradan bir kiraz. Sanırız kirazın iyisi ihracata gitti. Bize ya pahalısı ya kalitesizi kaldı. Sonuçta hem üretici hem tüketici şikâyetçi, tek kazanan aracılar oluyor. Oysa tam tersine, üretici ve tüketiciyi mağdur etmeyen bir organizasyon modeline ihtiyaç var.
İSKİ
İSKİ İstanbul halkını uyarıyor:
“Sayın abonemiz. İstanbul genelinde günlük su tüketimi miktarı 3.550.435 m3’e ulaştı. Böylece tüm zamanların en yüksek su tüketim rekoru kırıldı. Oldukça kurak bir dönemden geçiyoruz. Lütfen suyumuzu dikkatli kullanalım, günlük tüketimimizi minimum seviyeye indirelim. Desteğiniz için teşekkür ederiz.”
Uyarı yerinde. Ancak bugüne dek halkın çoktan uyarılması ve tasarruf programları uygulanması gerekmez miydi? Konuyu defalarca yazdık. İstanbul talih eseri son yıllarda iyi yağmur aldı. Ancak kent büyüdü. Resmi rakama göre 16 milyon, resmi olmayan rakamlara göre 20 milyon kişi İstanbul ve çevresinin suyunu kullanıyor. İSKİ’nin tasarruf hamleleri yapması gereğini aylardır yazıyoruz. İnternet sitesinde yapılacak uyarılarla su tasarrufu sağlanmaz. Daha etkin adımlar atılması gerekir. Kuraklık ve susuzluk tehlikesi kapıyı çalıyor. Uyanalım.