Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bodrum - Torba'da çoğunlukla İskandinav ve Fransız turistlerin rağbet ettiği bir tatil köyü var Mil-ta'nın... Malum terör söylentileri yüzünden pek çok turistik işletme, yüzde 20 - 25 kapasiteyle çalışırken, Torba Mil-ta "yüzde 70" doluluk oranıyla götürüyor sezonu...
"Sebebi?" diye merak ediyorduk ki... Birkaç gün önce oradan dönen bir dostumuz izah etti:
- Tesisin yönetim stratejisiyle ilgili birşey bu. Dinamik bir kadro tarafından yönetiliyor tesis. Terör söylentilerinden sonra rezervasyonları iptal etmeye yönelen kişi ve kurumları fakslar ve telefonlarla iknaya çalışıyorlar. "Burada herşey normal, gelmemeniz için hiçbir neden yok" diye. Sonuç ortada: Tüm olumsuz propagandalara rağmen tam kapasiteye yakın doluluk oranı..
- Ne kadar iyi..
- İyi de.. Bu iş Mil-ta örneğinde olduğu gibi, sadece özverili "karşı - kampanya" yürüten turizmcilerin çabalarıyla olmuyor. Bodrum'daki turizmcilerden öyle şeyler duydum ki..
- Ne gibi?
- Sözgelimi Mil-ta tesislerine birkaç yıldır peşpeşe gelen bir Danimarkalı aile varmış. Götzsche ailesi... Tesis müdürü Emir Bey'e mektup yazıp "bu sene de gelmeyi çok istediklerini, ancak terör olaylarından çekindiklerini" bildiriyorlar. Emir Bey de kendilerini iknaya çalışıyor. Arkasından Mr. Götzsche, Kopenhag'daki büyükelçiliğimize danışıyor; "Kararsızız, ne dersiniz?" diye... Elçilik görevlisi, Türkiye aleyhtarı kampanyaya karşı cesaretlendirici bir tavır alması beklenirken "Tavsiye etmem, siz de gitmeyiverin!" gibi birşeyler söylüyor. Mr. Götzsche de elçilikteki bu konuşmayı Emir Bey'e bir faks notuyla aktarıp "maalesef gelemeyeceklerini" bildiriyor. İnanmak istemedim ama Mr. Götzsche'ün faks notunu okudum. Ve hayrete düştüm...
Yurtdışı temsilcilerimizin türlü zorluklara karşın özveriyle görev yaptıklarına şüphe yok... Benzer sorularla sıkça yüzyüze gelmenin gerginliği veya başka bir kızgınlık anı dahi olsa... "İster git, ister gitme!" havasında yanıtlar sonuçta pahalıya maloluyor. Bilelim...

***
Basın suçları şimdi de "örgütlü suç" kapsamına alınmış...
Gazete de "Örgüt evi" oluyor herhalde!..
***


Muz davası

Daily Telegraph gazetesi bildiriyor:
"Londra'da muz kabuğu yüzünden çıkan tartışmada otomobilini bir tiyatrocunun üstüne süren Türk serbest bırakıldı..."
Olayın öncesi de şöyle:
Seyfi Çınar adlı Türk mülteci, trafikte ağır ağır seyir halindeyken afiyetle yediği muzun kabuğunu otomobilinin camından dışarı fırlatmış...
Kabuk o ara yolun kıyısından geçmekte olan tiyatrocu Stephan Write'a isabet etmesin mi... Write, kabuğu sahibine iade etmeyi düşünürken bir anda kendini otomobilin kaputu üzerinde bulmuş...
Seyfi Çınar tehdit edildiğini sandığı için korkuyla ve yalnızca olay yerinden uzaklaşmak amacıyla gaza bastığını söylemiş mahkemede...
Alışkanlıklarımızı oralarda da sürdürüyoruz anlayacağınız...


Apo ve Papa...

Papa 2'inci Jean Paul, son Polonya ziyaretinde de "traktör" bozması o garip araçla halk arasına çıktı... Aracın özelliği: Üzerine kurşun geçirmez cam kafes geçirilmiş olması... Ağca'nın hatırası olarak (!) bununla geziyor ve ancak kendini güvenlikte hissettiği anlarda cam kapıyı açıp halkı selamlıyor... Sıkıcı bir durum... O yüzden... Cam kafesteki Apo'nun halini de herhalde en iyi Papa anlar...

***
Türkiye'de ishal yüzünden her yıl 9 bin çocuk ölüyormuş.
2000'e bir kala şunun adına "ishal" değil "ihmal" desek daha doğru olmaz mı?..
***

Gözler Trabzon'da!

Karadeniz kıyısında; Samsun'dan Sarp'a uzanan 535 kilometrelik sahil şeridinde "otoyol" yapımı adı altında süren doğa katliamından söz ettik geçenlerde... Öyle bir kıyım ki... 535 kilometrenin 250 kilometresi el değmemiş kumsallar, falez ve koylar üzerinden, sahil şeridi doldurularak ilerliyor...
Sadece güzelim kıyılar elden çıkmıyor. Buralara "dolgu" malzemesi olarak taşınan kaya ve molozlar da dağ ve dere yataklarının tahribiyle elde ediliyor... "Karadeniz Duble Yolu" adı verilen otoyolun yapım çalışmaları, adına layık biçimde doğaya "duble" zarar verir ve tüm hızıyla sürerken... Ümitli bir haber... Karadeniz çevrecilerinin hazırladığı kapsamlı bir muhalefet dosyası, önümüzdeki salı Trabzon'a gelecek olan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu üyelerince incelemeye alınacak.. Peki ne değişecek, ya da nelerin değişme olasılığı var?.. "Karadeniz Çevrecileri" Sözcüsü Kenan Kuri'ye yöneltiyoruz soruyu.. Diyor ki:
- Kıyı dolgusunun üçte ikisi tamamlandı. 30'un üzerinde plaj tahrib edildi. Ama kıyımdan henüz payını almamış olanlar da var. Giresun - Miraseke'de ve Çayeli'nin doğusundaki muhteşem kumsallar topluluğu, bir doğa harikası olan Çamburnu, antik balıkçı yerleşimi Konakönü, Pazar sahilleri, Espiye, Tirebolu ve oradan da Armenek Dağı'na kadar olan bölümde toplam 18 kurtarılabilecek alan var.
- Kurtarılabilir mi buralar peki?
- Otoyolun kıyıdan değil de "içerden" geçmesi sağlanabilir buralarda. Ama mevcut uygulama, ortada "proje" filan olmadığından "yap - kaç" usulüyle ve tamamen kıyı katliamı biçiminde ilerliyor. Kurul, bu 18 ayrı noktanın durumunu ele alacak. Ve ümit ediyoruz ki, olumlu bir sonuç çıkacak.
- Peki, projenin bu saatten sonra değil de, daha en başta Koruma Kurulu'nca incelenmesi gerekmiyor muydu?
- Biliyorsunuz, bu otoyol en baştan şaibeli. İhale edilmeyip 11 ayrı şirkete "Sen şu bölümü, sen ötekini yapacaksın!" diye parça parça peşpeş çekildi. Ve Bizans oyunlarıyla "Çevresel Etki Değerlendirmesi" kapsamı dışında tutuldu. O yüzden de Kurul incelemesine girmedi. Öyle bir proje ki bu, sanki gizli bir güç, tek teminatımız olan bu güzellikleri, doğa ve kültür değerlerini ortadan kaldırmak için karar aldı ve uyguluyor.
Koruma Kurulu ciddi bir sorumluluk üstleniyor. Karadeniz'in ve Karadeniz halkının son umudu belki de...



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr