Başbakan Mesut Yılmaz hafta başında Hürriyet gazetesini ziyaretinde İtalya ile Apo'nun gönderileceği yerler konusunda yapılan pazarlığı anlattı. İtalya Kuzey Kore'yi önermiş, biz reddetmişiz. Libya'ya gönderilmesine ABD karşı çıkmış. Biz Arnavutluk'a gönderilmesini istemişiz. Arnavutluk, "İstemeyiz!" demiş...Vs...
Milleti, "Apo'yu bize vermiyor!" diye İtalya'ya karşı kışkırtırken meğer bizimkiler Apo'yu istemekten vazgeçmiş. (Zaten ölüm cezasını kaldırmayarak baştan bu niyetlerini belli etmişlerdi.)
Son olarak Apo'nun Güney Afrika'ya gönderilmesi gündeme geldi. G. Afrika durup dururken başına bela almayacağını önceki gün açıkladı.
Bu durumda Apo'nun gönderileceği tek yer kalıyor... Suriye...
DSP lideri Bülent Ecevit, CHP lideri Deniz Baykal'la son yaptığı 12 dakikalık görüşmede ikram edilen çayı içmemiş...
Yorumlar:
- İçine zehir atıldığından kuşkalandı...
Daha vahimi:
- İçine Viagra atılmış olabileceğini düşündü...
Mimarlar Odası'nın dün geçtiği not:
... "Çöl Tilkisi" harekatı, 1954 tarihli "Silahlı çatışma halinde kültür varlıklarının korunmasına dair sözleşme"yi hiçe sayarak uygarlık tarihini yok etmeye yönelmiştir. Bu sözleşme gereğince tarihi kentler bombalanamaz. Dünya uygarlık tarihinin beşiği sayılan Mezopotamya ve Bağdat'a yönelik taarruzlarda Osmanlı mimarisinin eşsiz örnekleri ve Mimar Sinan yapıtları da yok ediliyor. Bölgeye "çöl" benzetmesi yapılarak süren bombalama, insanlığın ortak değerlerine karşı işlenmiş açık bir "suç"tur...
Associated Press Ajansı İstanbul bürosundan Murad Sezer bir hafta süren Afganistan gezisinin ardından sıcağı sıcağına izlenimlerini aktarıyor:
...Taliban yönetimi, insani yardım çerçevesinde ülkede bulunan uluslararası kuruluşlarla ipleri koparmış. Onlardan da "şeriat kurallarına" uymaları istenince hepsi birden ülkeyi terketmiş. Kabil'de bir üst düzey yöneticiye, "Şimdi ne olacak, kış yaklaşıyor, bu sefalet misliyle artmayacak mı?" diye soruyoruz. "Allaha güveniyoruz. O buna bir çare bulacak evelallah!.." deyip çıkıyor işin içinden...
...Cuma günü Kabil Şehir Stadı'nda maç var. Tribünlerden coşkulu tezahürat sesleri yükseliyor. Mahkemece suçlu bulunanların infazları da bu statta, cuma namazlarından sonra yapılıyor. İnfaz varsa maç erteleniyor. Aynen maçlarda olduğu gibi infazlarda da tribünler tıklım tıklım doluyor; devlet lehine coşkun tezahüratlar eşliğinde (ve doktor nezaretinde!) sahaya getirilen "suçlu"ların artık kolu, bacağı, nesi kesilecekse kesiliyor. Maçlara parayla giriliyor, infazlar bedava... Cesaret edip sorduk; "Vahşet nasıl böyle coşkuyla seyredilir?" diye... Dediler ki:
- Televizyon yasak, radyo yasak, müzik, eğlence yasak. Ne yapsın insanlar; pikniğe gider gibi çoluğu çocuğu alıp stadyuma gidiyorlar. Tek eğlence yeri orası çünkü...
***
...Karayolunda Pakistan sınırına doğru ilerliyoruz. Direksiyonda Afganlı şoförümüz... (Tercümanlığımızı da yapıyor.) Yanında İslamabad Büro Şefimiz Kanadalı bayan gazeteci Kathy Gannon... Ben ABD'li bir bayan meslektaşla birlikte arkadayım. Eli tüfekli Taliban'lar durdurdular otomobili. Şoföre bağırarak birşeyler anlatıyorlar. "Ne oluyor?" diye sorduk. Aynen şöyle diyormuş:
- O herif (beni kastediyor) varken bu kadın niye önde oturuyor?..
Meğer kadınların arabanın önünde oturması da yasakmış. Şoförümüz adamları yatıştırmaya çalışıyor:
- Bu hanım, Reis - i Umumi'dir!.. Bölgedeki bütün ajansların reisidir!..
Adamların el kol hareketlerinden, "Kim takar Reis - i Umumi'yi!.." gibi birtakım şeyler söylediklerini anlıyoruz. Kapıları zorlamaya başlıyorlar. Bizim Kanadalı bayan şef diretiyor;
- Ben sizin kurallarınıza uyuyorum. Başımı örttüm, şalvar giydim. Siz de artık buna karışmayacaksınız. Hiçbir yere inmiyorum!..
Bu gergin tartışma 15 - 20 dakika sürdü. Sonunda "Canınız cehenneme, defolun gidin, bir daha da gelmeyin" deyip bıraktılar bizi...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr