TÜBİTAK Bilim Kurulu bugün 6 eski ve hükümetçe atanan 6 yeni üyesiyle ilk toplantısını yapıyor. Cumhurbaşkanı Sezer henüz Prof. Nüket Yetiş'in TÜBİTAK Başkanlığına atanma kararnamesini onaylamadı. Bugünkü toplantıda hükümetçe atanan üyelerin, eski üyelerden en az birinin desteğini alarak Nüket Yetiş'i vekâleten başkanlığa getirmeleri bekleniyor.
TÜBİTAK'a yapılan atamaların mimarı Başbakanlık Müsteşarı Prof. Ömer Dinçer'dir... Peki Ömer Dinçer'in bilim adamı olarak performansı nedir? Prof. Celal Şengör Cumhuriyet'teki yazısında diyor ki:
- Sayın Müsteşar bilim yaşamında sadece iki akademik makale yazmış, uluslararası ciddi bir bilimsel dergide tek satır yazı yazmamıştır...
Peki Ömer Dinçer'in tavsiyesiyle Başbakan Tayyip Erdoğan'ın TÜBİTAK'ın başına layık gördüğü Prof. Nüket Yetiş'in bilimsel başarısı hangi düzeydedir? Prof. Şengör diyor ki:
- Prof. Nüket Yetiş'in uluslararası atıf endekslerinde (SCİ, SSCİ ve HCİ) yalnızca iki yazı ve beş atıfına tesadüf edilmiştir. Bu portre bir bilim insanının bir yıllık performansı olmalıdır, bir ömürlük değil...
TÜBİTAK yönetimini tartışmalı ellere bırakırken bütçesini de geçen yıla göre azaltan... Öte yandan üniversitelerin bilimsel araştırma fonlarına el koyan hükümetin bilimi ileri götürmek için bir çabası var mı? O yönde bir belirti görünmüyor...
Keyifler değildir yaşamı değerli yapan.
Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan.
"İstanbul'da Elli Yıllık Önemli Olaylar" adlı kitapta yazdığına göre... 1868 yılında Basiret gazetesini çıkaran Ali Efendi'ye "Hakayikil Vekayi" gazetesi sahibi Filip Efendi gibi hükümetin hoşuna giden yazılar yazması öğütlenmiş. Ali Efendi demiş ki:
- Sadrazamın ne denli güçlü olduğunu biliyorum. Fakat ne çare ki günümüzde kamuoyu onlardan daha güçlüdür...
Ali Efendi bazılarına "rol model" olmalı...
Türk hanları; Oğuz Han, Cengiz Han, Abdülmecit Han, Abdülaziz Han, Abdülhamit Han ve televizyon sayesinde hepsinden daha meşhur olan Bayhan.
Gülriz Sururi "Girmediğim Sokaklarda" adlı kitabını: "Bu kez de hikâyelerimle karşındayım. Veee... Heyecanlıyım" diyerek imzalamış... 2003 yılına sığdırdığı bu dördüncü kitabı Gülriz Hanım'ın... Ne enerji?
Aynı günlerde piyasaya çıkan "Şairin İşi" adlı kitapta Orhan Veli'nin düz yazıları toplanıyor... Bir yazısında "Atila Revasü"nü eleştiren Orhan Veli, Gülriz Sururi'yi beğenmiş, söylediği şarkıyı da aktarıyor: "Gece gündüz yat, oh my heart, my heart"...
Yazının tarihine bakıyoruz: Temmuz 1946... Gülriz Hanım 1940'larda tiyatro sahnesinden, 2000'lerde kitaplardan selamlıyor bizleri. Ne eneji?
Dünyada halen pek çok kadın evlerindeki eskimiş, artık göze hitap etmeyen, eskisi kadar kullanışlı olmayan şeyleri, sırf onlara duygusal bir bağlılık hissettikleri için atmaya kıyamıyorlar.
Bunların bazılarına antika deniyor, bazılarına ise koca...
Atom Egoyan'ın Ararat filminin gösteriminden muhtemel tepkiler ve çıkması muhtemel tatsız olaylar yüzünden vazgeçildi...
Türkiye demokratik bir ülke olsaydı ne olurdu?
Öyle olsa bu sorun şimdiye dek çoktan çözülmüş olurdu... Bu bir yana...
Filmi protesto edenler sinema çıkışında bir masa kurar, bastırdıkları broşürleri sinemadan çıkanlara dağıtırlardı. Çok çok bu olurdu. Tabii broşürler "Biz onları değil onlar bizi kesti" cinsinden sloganlar yerine Bernard Lewis, Justin McCarthy gibi profesörlerin, Bilal Şimşir, Kamuran Gürün, Yerasimos, Selami Kılıç gibi araştırmacıların saptamalarından derlenir, tarihte acı olaylar geçmişse de bir soykırımın söz konusu olmadığı bu şekilde anlatılır, Ararat filminin gösterimi gerçeklerin anlatılması için bir vesile olarak kullanılırdı...
Şimdi ne olacak? Filmi bütün dünya görecek ama biz görmeyeceğiz....
Görmediğimiz için hiçbir platformda üzerinde konuşamayacağız.
Ne anladınız siz bu işten?
Kadın hak ettiği yaştadır...