Transferde uçuşan trilyonlar bizim züğürtlerin çenesini yoruyor. Oysa alan razı veren razı... Kime ne?.. Transfer konusunda da yanlışa parmak basıyoruz.
      Sorun nerede?.. Türkiye'de yeterince sporcu yetişmiyor. Sorun burada. Okullar sporcu yetiştirmiyor. Belediyelerin böyle bir derdi yok. Spor kulüplerinin birkaçı hariç, alt yapı teşkilatı yok. Futbolcu nereden yetişecek bu koşullarda? Yetişmiyor nitekim... Arz düşük kalınca talep yüksek oluyor, fiyatlar düşüyor.
      Ve hala Fenerbahçe gibi paralı kulüplerin aklı başına gelmiş görünmüyor.
      Kulüp başkanı, futbolun ilerlemesi için yabancı futbolcu transferinin tamamen serbest bırakılmasından dem vuruyor mesela.
      Transfere sağlanan trilyonların bir bölümü alt yapıya akıtılsa hem sporumuz kurtulacak, hem kulüpler batma noktasından geri dönecek oysa.
      Değerli spor adamı Coşkun Özarı, Akşam gazetesinde bu konuya ilişkin bir anısını aktarıyor. Bakınız ne diyor:
      "Galatasaray'da teknik adam olarak çalışırken Milan ile 3'üncü turda eşleştik. Ben de Milan'ın maçını izlemek için İtalya'ya gittim. Otelde Milan takımının Genel Sekreteri de lobide oturuyordu. Milan'ın Teknik Direktörü Rocco'ydu. Bir ara gözüme birisi ilişti. Bu dünyanın en meşhur teknik adamlarından Lidholm idi. Sordum, "Lidholm'un burada işi ne?" diye.. Genel Sekreter, "Altyapımızın başında" dedi. Herhalde benim yüzümde garip bir ifade belirmiş ki, adamcağız, "Ne düşündüğünüzü tahmin ediyorum. Biz de biliyoruz ki Lidholm, Rocco'dan çok daha üst düzeyde bir teknik adam. Biz Lidholm'u alt yapının başında tutuyoruz ama Rocco'dan dört misli daha fazla maaş veriyoruz" dedi. Bundan sonra ben merakla bir iki yıl Milan takımını takip ettim. İnanın, iki yıl sonra Milan takımında altyapıdan gelen 6 futbolcu oynuyordu..."
      TRT'nin akşam haberleri mutlaka Cumhurbaşkanı'na ilişkin bir haberle açılıyor. Mesela Cumhurbaşkanı Uganda büyükelçisini kabul etmişse ilk haber o... Peşinden Baba'nın tavla şampiyonasına gidecek ekibi kabulu, daha sonra babanın Tekel Emeklileri Dinlenme Evi'ni açışı, peşinden "Fasulyenin nimetleri" konulu paneli açış konuşması, nihayet sıra sel baskını gibi önemsiz haberlere geliyor... İşte o noktada seyirci Baba'dan kopuyor. Birkaç saniye ayrı kalınca büyük bir özlem içine giriyor. TRT Genel Müdürü Yücel Yener'e önerimiz işte bu özlem anıyla ilgili...
      Türkmenistan Cumhurbaşkanı Türkmen Başı Sapar Murat Niyazov bu soruna bir çözüm getirdi. Türmenistan Devlet Televizyonu 24 saatlik yayın boyunca ekranın sağ üst köşesinde sürekli olarak Türkmen Başı'nın bir resmini tutuyor. TRT aynı yola gitmeli, haberler boyunca, "hatta mümkünse haber dışında da" Demirel'in resmini ekranını sağ üst köşesinden eksik etmemeli... Ki, seyirci Baba'nın görünmediği sahnelerde Baba'yı özlemesin... Ne dersiniz bu öneriye?..
      Savaş tankı ile laiklik arasında bir ilinti var mıdır? Elbette... Ankara Sincan'da anti - laik gösteri sonrasında tanklar sokağa çıktığına göre... Bir ilinti var demek... Her ne kadar önceki gün Zırhlı Birlikler Okulu'nu gezerken ayaküstü sohbet ettiğimiz Albay Kutlualp, "Sincan'a özel bir birlik göndermedik. O normal bir geçişti" dediyse de halk diğer senaryoya inanmaya daha eğilimli... Tank ile laiklik arasında ilintiyi başka noktalarda da yakalamak mümkün... Mesela Zırhlı Birlikler Dergisi'nde... Genelkurmay'ın basın turu programında gezdiğimiz Zırhlı Birlikler Okulu'nda bizlere dağıtılan dergide işlenen ilk konu "laiklik" idi... Sonra tanklarla ilgili konular...
      Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak ve ekibinin geçen defa olduğu gibi bu defa da özenle programladığı basın turu sona ererken yukarıda sözünü ettiğimiz dergideki yazıya değinmek istiyoruz. "Atatürk ve laiklik" başlıklı yazı, duru bir bakışla herkesin anlayacağı biçimde ele alıyor konuyu. Bu özlü yazıdan altını çizdiğimiz bir paragrafı aktarıyoruz:
     Â"...Laik devlete gericiler tarafından yöneltilen en acımasız saldırılardan biri, dinsiz devlet suçlamasıdır. Unutmayalım ki, teokratik devletin de dini olmaz. Teokratik devlet, dini kendine ideoloji ve araç yapmış bir devlettir. Din insana vergidir. Dinin insanlara yüklediÄŸi sorumlulukları, farzları, ibadetleri bir tüzel kiÅŸilik olan devletin yerine getirmesi mümkün deÄŸildir. Öyleyse teokratik devlet, yani din devleti, ibadet eden, farzları yerine getiren bir devlet deÄŸil, tebaasını idarecilerin yorumladığı ÅŸekilde dini kurallara uymaya zorlayan devlettir. Bir diÄŸer ifadeyle, tüzel kiÅŸilik olarak devletin dininden deÄŸil, ancak ideoloji olarak benimsediÄŸi ve tebaasına dayattığı bir dinden bahsedilebilir. Oysa din bir vicdan ve düşünce sorunudur. Dinde zorlama olmaz."
      Yazı şöyle bitiyor:
     Â"Türk milleti bu topraklarda ancak çaÄŸdaÅŸ ve uygarlık düzeyini yakalarsa ebediyen yaÅŸayabileceÄŸinin bilincinde olmalıdır."
Yazara E-Posta: masik@milliyet.com.tr