Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Prof. Celal Şengör, Prof. Naci Görür, Prof. Ahmet Ercan başta olmak üzere tüm yer bilim uzmanlarına müteşekkiriz. Yaptıkları konuşmalarla halkı uyarıyor, uyandırıyorlar.

Arada da korkutuyorlar ki halkı harekete geçirmek için, o da gerekli.

Ne var ki bazen ipin ucu kaçıyor.

Örneğin Celal Şengör:

- İstanbul’da depremin eli kulağında, diyor.

Ne anlarsınız bu sözlerden?

Birkaç gün veya birkaç ay içinde deprem olacağını değil mi?

Bu yüzden birçok vatandaş evlerinin her an kafalarına yıkılacağı korkusuyla yaşıyor, bazısı geceleri uyuyamıyor.

Haberin Devamı

Oysa malum, bilim her şeyi biliyor ama depremin tarihini ve saatini bilemiyor.

Bir deprem her an olabilir. Ancak olmayabilir de.

Örneğin Ahmet Ercan en erken 2045’te bekliyor. Yani 22 yıl sonra.

Celal Şengör 1999 Körfez depremi sırasında İstanbul depreminin en geç 11 yıl içinde kenti sarsacağını söylüyordu. Öngörüsü tutmadı.

Kandilli Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Doğan Kalafat 2030’a kadar 7’nin üstünde bir deprem olasılığı yüzde 64 diyor. Demek bu 7 yılda yüzde 36 ihtimalle deprem olmayacak!

Depremin ağır olacağı belli ama zamanını tahmin mümkün değil.

Ne mi yapalım?

Depreme yarın olacakmış gibi hazırlanalım. Ama zihnimizi her an olacakmış korkusuna teslim etmeyelim.

BEKLEYİŞ

İlkokul kitaplarımızda masalsı bir hikâye vardı

Başlığı aklımızda kalmış:

“Öteki tekini ne zaman atacaksın?”

Özetlersek…

Adamın biri yorgun argın bir hana gelir. 

O kadar yorgundur ki yemek bile yemeden odasına çıkar.

Alelacele soyunup yatağa uzanır.

Tam dalacak, tavandan küüüt! diye bir ses gelir.

Üstündeki odadaki adam çizmesini çıkarıp yere atmıştır.

Yorgun adam üst komşunun çizmenin öteki tekini de yere atacağını düşünür.

Şimdi uyursam yine uyanırım diye tedirgin olur.

Kafası üst kata takılır.

Çizmenin öteki tekini atmasını bekler.

Bekler Allah bekler.

Bir türlü uyuyamaz.

Sonradan anlaşılır ki yukardaki komşu gürültü çıkardığını fark etmiş, çizmenin öteki tekini yavaşça yere koymuştur

Aşağıdaki adam sabaha kadar boşuna beklemiştir.

Bizim durumumuz biraz ona benziyor.

Gerilimler içinde.

Haberin Devamı

Zamanı bilinmeyen bir gürültüyü adeta sabırla bekliyoruz.

Tek fark, fayın sessizce ve zararsızca kırılmayacağını biliyor olmamız.

KOLİLER

Haber dünkü gazetemizdeydi.

“Deprem bölgesine bağışlar azaldı, ihtiyaçlar arttı.”

İlk heyecan geçince doğal olarak yardımlarda azalma olmuş.

Bölgede özellikle çadır ve gıda ihtiyacı devam ediyor.

Kadıköy Belediyesi’nin ihtiyaç listesini açtık.

Çadır, mont, ayakkabı, gıda kolisi isteniyor.

Migros’u gezerken gözümüze gıda kolileri ilişti.

Çok güzel hazırlanmış. Pirinç, fasulye, tuz, şeker, yağ. İçinde yok yok.

Ancak koliler 5-6 kilo ağırlığında.

Bedelleri yaklaşık 300-500 lira.

Ben bunları belediyeye nasıl ulaştıracağım?

Soruşturdum.

Sanal marketten satın alınıp belediyenin adresi verilerek ulaştırılabilirmiş.

Sanırız diğer belediyelere de aynı yolla yardım ulaştırmak mümkün.

Bir veya birkaç gıda kolisini pek çok vatandaş satın alıp, gönderebilir.

“Yardım yapacağım ama yerine ulaşacak mı, bilmiyorum” mazeretine sığınanlara duyuralım.

Belediyeler yardım için iyi birer aracı olabilir.

Haberin Devamı

TATBİKAT

Londra’dan yazan arkadaşımız diyor ki:

- Geçen yıl bir Japonya seyahatimiz oldu. Grupla gittik. Orada her birimizi bir eve konuk ettiler. Ben misafir olduğum eve girince ev sahibi hanım önce çay ikram etti, biraz dinlendik. Hemen ardından evi gezdirdi ve ilk olarak bana bir depremde nerede duracağımı, nasıl pozisyon alacağımı ayrıntılı şekilde gösterdi. Bir depremde ne yapacağımı artık biliyordum.

İstanbul’da durum nedir? Bir depremde ne yapacağını kimse bilmemektedir.

Gazeteci Nazım Alpman arkadaşımız ara sıra yazar.

- Hiç değilse bir ilçede olsun deprem tatbikatı yapılsa da insanlar ve yetkililer bir deprem anında olabilecek eksikleri bu tatbikatta görseler. Bakalım insanlar toplanma alanlarını bulabiliyor mu, o alanlara sığabiliyor mu, barınabiliyor mu?

Böyle bir tek tatbikat yapılmadı şimdiye dek.

YENİLER

Gazeteci arkadaşımız Nazire Kalkan merakını bir tweet notuyla kamuoyuna iletiyor:

“30 yıldır neden hep aynı deprem uzmanları gündemde?

Türkiye yenisini yetiştiremiyor mu?

Bu konuda zorluklar mı var?

Neden 40 yaş altı ya da civarı, zihni, beyni genç, yeni, parlak beyinler göremiyoruz bu alanda?

Yoksa burada da mı siyasetteki gibi koltuğa yapışmalar mevcut?”

Yeni yer bilimciler yetişmiyor mu yoksa basında ve televizyonlarda söz sırası mı alamıyorlar?

CEVAP

Yurt dışından bir yabancı dostumuz telefonda sordu:

- İstanbul depremine karşı ne tedbir alıyorsunuz?

Bula bula şu cevabı buldum:

- Bilimin yanılması için dua ediyoruz!