Yeni bir çetemiz oldu: Telekulak çetesi... Senkron TV'nin sahibi Levent Altınay ve adamları 40 kadar gazeteciyi, birçok siyasetçiyi, işadamını, sanatçıyı dinlemişler. Bu işi nasıl mı yapmışlar? Evin dışındaki telefon kablolarına taktıkları cihazlarla...
Şirkette bir de Rus vatandaşı çalışıyormuş. Bu işlerin uzmanı eski bir KGB ajanı...
Telefonu dinlenenler arasında Mimarlar Odası Başkanı ve yazar Oktay Ekinci ile Radikal Gazetesi yazarı Perihan Mağden de yer alıyor. Bu iki isim Süzer'e ait Gökkafes'in yasalara aykırılığına ilişkin yazılar yazmışlardı. Senkron TV'nin sahibi Levent Altınay'ın Mustafa Süzer'in ortağı olması ilginç ipuçları veriyor.
Dün ifadesine başvurulan Oktay Ekinci, çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtlarken şöyle diyor:
- Önemli olan kimin dinlediği değil, kimin dinlettiğidir. Hepimizin malumu, Gökkafes'in sahiplerinin veya sahiplerine yakın kişilerin dinlettiğini sanıyorum...
Oktay Ekinci düzenli olarak her hafta en az iki tehdit mektubu aldığını sözlerine ekliyor.
Anayasa'nın 22'inci maddesi şöyle diyor:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir."
Ortada vahim bir olay ve vahim bir suç var.
Ve bu yola sapanlar için utanılacak bir durum.
Aman Captain!
Kasımpaşa'da bir oto kaporta atölyesinde çalışan Galatasaray taraftarı genç okurumuz
Ümit Sezer; - Abi, usta gelmeden hemen aktarayım, diyor. (Telefonla konuşmasına kızıyormuş ustası...) Ve hızla aktarıyor:
- Abi sahaya kaptan çıkanların kolundaki pazubanda taktım kafayı... Dün de Bülent'
in kolundaydı. Pazubandın üzerinde niye "Kaptan"
değil de "Captain"
yazar?.. İngiliz takımı mı bu?..
Maaşa traş!
Yeni milletvekillerimiz yaklaşık 4.5 milyar lira tutan ilk üç aylık maaşlarına kavuşurken DSP milletvekilleri, azıcık buruklar... Çünkü DSP yönetiminin aldığı karar gereğince 4.5 milyar liranın 1 milyar lirasını partiye bağış olarak geri verecekler... Keyfiyet, DSP Grup toplantısında Genel Başkan
Bülent Ecevit tarafından milletvekillerine tebliğ edildi. Suratlar azıcık asıldı ama... Olay,
"kardan zarar" olarak yorumlandı; sessizce sineye çekildi...
*
Bir dinleme çetesini tüm ünlü siyasetçi ve sanatçıları dinlediği ortaya çıktı.Şu memlekette bir tek vatandaşı dinleyen yok zaten...Arkadaşını söyle...
Yaygın bir özdeyiştir:
"Arkadaşını söyle bana, kim olduğunu söyleyeyim sana..." Merve Kavakçı'ya desteğin özgürlükçü Batı ülkelerinden değil de İran'dan gelmesi bu hanım kızın kimliğinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı oldu. İranlı hanımlara teşekkürler... Diyor ve geçiyoruz BM Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi Üyesi
Feride Acar'ın Pazar röportajında
Nilgün Cerrahoğlu'na söylediklerine:
-
"Dini inançlarım gereği başımı örtüyorum" söylemi tehlikeli... Ucu sonu belli olmayan bir dizi davranışı meşrulaştıracak; toplumca üzerinde ortak anlaşılabilecek tüm kuralların ortadan kaldırılmasına dek işi vardırabilecek bir söylem bu. Dini inançlarım gereği başımı örtüyorum diyenin, yarın
"dini inancım gereği bu hukuk sistemini kabul etmiyorum, bu sistemde yargılanmak istemiyorum" demesini engelleyecek ne var? Bunu masum bir talep gibi göstermek, ciddi bir haksızlık...
Görünen köy kılavuz istemez. Köyü görmemekte çıkar umanlar içinse kılavuzun dahi yapacağı birşey yok.
Yüce planlar...
"
Ben aklanmadan kabineye girmem. Yüce Divan'da yargılanmak istiyorum. Lütfen bana yardımcı olun..."Geçtiğimiz yasama döneminde Yüce Divan'a gitmemek için
Tansu Çiller'i
"aklamayı!" dahi göze alabilen
Mesut Yılmaz, ne oldu da bugün kendisi için bu kapının açılmasını istiyor?
Gelin de öküzün altında buzağıyı aramayın şimdi.
ANAP'lı bir dostumuz isim vermeden şu yorumu yapıyor:
- Mesut Bey'in hesabı bence en büyük rakibi gördüğü Tansu Çiller'i siyaseten bitirip merkez sağa hakim olmaktır.
- Peki nasıl olacak bu?-
Mesut Bey hakkında açılmış tam 8 soruşturma var. Geçen yasama döneminde bu soruşturmalardan bir tek Kurtköy Havaalanı ihalesinin dosyası tamamlanmıştı. Bu soruşturmada Komisyon kendisini suçlu bulmuş, iş hazırlanan komisyon raporunun Meclis Genel Kurulu'nda oylanmasına kalmıştı. Mesut Bey bu soruşturmadan dolayı büyük olasılıkla Yüce Divan'a sevkedilecekti. Şimdi yaptığı, zaten kaçışı olmayan bu yargılamayı kendisi istiyormuş görüntüsü vermek ve böylece kamuoyundan puan toplamak... Yılmaz'ın bu davadan Yüce Divan'da mahkum olması çok küçük bir olasılık. Çünkü Kurtköy Havaalanı ihalesi, Genelkurmay'ın da bilgisi ve onayı dahilinde yapılmış bir ihale... Bu nedenle suçlu görülüp mahkum edilmesi demek, aynı zamanda askerin de suçlu görülmesi demek olacağından böyle bir kararın çıkması mümkün görünmüyor.
- Bu çıkışın Tansu Çiller'le ilişkisi, ilgisi ne?
- Yılmaz'ın Kurtköy'le ilgili soruşturma raporunun ardından sıra Çiller'e gelecek. Çünkü onun da Örtülü Ödenek'le ilgisi soruşturması var. Yılmaz'ı Yüce Divan'a gönderen Meclis elbette Çiller'i de aynı yere yollayacak.
- Sonra?
- Yılmaz büyük olasılıkla Yüce Divan'dan aklanarak çıkacağı için partisindeki konumu güçlenecek. Çiller de yine büyük olasılıkla mahkum olacağı için merkez sağın patronluğu "aklanmış" Mesut Yılmaz'a kalacak.
Plan ilk bakışta fena değil. Ama unutulmamalı ki Mesut Bey Çiller'e yönelik bütün oyunlarında alta düşmekten kurtulamadı. Bakalım finalde kaderini değiştirebilecek mi?..
*Yılmaz şimdi Yüce Divan istemiş..
Partiye iki seksen yatırdığı yerin "divan" olduğunu biraz geç anlamadı mı acaba?..
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr