Melih AŞIK
"Bu iktidarın son kullanma tarihi geçmiştir..."
"Seçime gidilmezse darbe olur..."
"Eğer sandıktan kaçarsanız sizin yerinize başka güçler ikame olur..."
"Bu iktidarın pili bitmiştir..."
Yukardakine benzer sayısız cümle son haftalarda CHP Lideri
Deniz Baykal'ın ağzından çıktı. Bu sözleri söyleyen bir lider, eğer hükümeti düşürecek gücü de varsa (ki var) ne yapar?.. Hiç durmaz hükümeti düşürür...
Oysa ne diyor şimdi
Deniz Bey?..
- Cumhurbaşkanı toplasın liderleri bu meseleyi çözsün... Ya da hükümet seçime gitmek için karar alsın... Ya da muhalefet gensoru versin biz destekleyelim...
Sayın Lider hem hükümet düşürmenin ve erken seçimin bayraktarlığını yapıyor.. Hem de bu işin riskini her defasında başkalarına bırakıyor... Bu tavrı anlayamadık. İkinci anlayamadığımız tavır...
Erken seçim CHP'ye ne kazandıracak?
Bir iktidar programı yapmıyorsunuz... Temel sorunlar üzerine çözüm üretmiyor, kendinizi iktidara hazırlamıyorsunuz... Partinizi lümpenlerin, müteahhitlerin, rantiyenin partisi kimliğinden çıkarmıyor; emekçiler, gençler, kitle örgütleriyle bütünleştirmiyorsunuz...
Erken seçim diyelim ki CHP'ye anketlerdeki gibi yüzde 16 oy getirdi.
Sonra ne olacak?
Karayalçın'ın
Tansu Çiller'e,
Ecevit'in
Mesut Yılmaz'a sunduğuna benzer bir hizmeti siz de yine bir sağ partiye sunacak, iktidardan kırıntı kapmak uğruna sağa koltuk değnekliği mi yapacaksınız?
Eğer buysa amaç... Bu kadar telaşa değer mi?..
Üç gazeteci;
Mehmet Ali Birand, Yalçın Doğan ve
Muharrem Sarıkaya 'nın Başbakan
Mesut Yılmaz'la yaptıkları sözsüz konuşmayı gazetelerinde yayımlamaları nedeniyle askeri birliklere girmeleri Genelkurmay tarafından yasaklandı. Mesleklerini icra eden insanların, mesleğin gereğini yerine getirdiği için cezalandırılmasını yanlış buluyoruz. Zaten esas mesele Ordu ile üç gazeteci arasında değil...
Mesut Yılmaz ile bu üç gazeteci arasındadır... Son yıllarda türeyen adet üzere... Liderler gezilerde kendilerini izleyecek gazetecileri bizzat seçmektedir. Başbakan da, yanında götürdüğü ve gece yarısı sessiz sinema oynayacak kadar samimiyet kurduğu bu üç gazeteciyi sırtından bıçaklamış, askerler tarafından sıkıştırılınca bu üç gazetecinin yazdıklarını tamamen uydurma olarak nitelemiştir.
Mesut Yılmaz ile üç gazeteci arasında bu yüzden görülmesi gereken bir
"hesap" vardır. Ancak bizce Genelkurmay'ın arkadaşlarımıza yasak koyması için sebep yoktur...
Başbakan
Mesut Yılmaz, pazar günü 5 saat süren zirvenin ardından, hükümet olarak irticaya karşı yaptıkları mücadeleyi
"tatmin edici" olarak nitelerken Yardımcısı
Bülent Ecevit:
- İrticaya karşı askeri dönemler dahil en ileri mücadeleyi yapıyoruz, dedi.
Peki, acaba askerler bu sözleri
"tatmin edici" buluyorlar mı?..
Son aylarda Silahlı Kuvvetler'in sözcüsü konumunda gördüğümüz Emekli Orgeneral
Kemal Yavuz, "artıHaber" dergisinin bu haftaki sayısında
Doğan Akın'ın sorularını yanıtlarken Ordu'nun liderlere ne kadar inandığını, irticaya karşı mücadeleyi ne kadar tatmin edici bulduğunu da hayli açık anlatıyor...
Dergi soruyor:
- Ecevit'in "Fethullah Gülen olmasaydı Orta Asya'da İran etkisi ağır basacaktı, Türkiye'de meydan RP'ye kalacaktı"
gibi sözleri oldu...
K. YAVUZ: Çok kaba bir tabirle denize düşen yılana sarılır denilebilir. Türkiye denize düşmedi ki yılana sarılsın. Benim çocuklarım olanaksızlıklar içinde okurken, Orta Asya'daki çocukların modern okullarda okuması beni tatmin etmiyor. St. Petersburg'taki Rus çocuğuna İstiklal Marşı söyletmişler. Benim çocuğumun Kars'ta, Palu'da, Bingöl'de okulu ve öğretmeni olmadığı için öğrenemediği İstiklal Marşı'nı Rus çocuğuna öğretmekle övünmenin mantığı nerede?..
SORU: Gülen'
den hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan Yardımcısı plaket aldı. Sizce bu davranışlarla laik rejim karşıtı bir akım cesaretlendirildi mi?
K. YAVUZ: Tabii cesaretlendirildi. Bir devlet tasavvur ediniz ki o devletin başkanı bir vakıftan onur belgesi alıyor, aynı devletin 3 veya 4 ve 5 numaralı protokolünü işgal eden zevat, o vakfın toplumun zararına çalıştığını ve bu vakfı muhatap bile kabul etmediğini beyan ediyor...
Kemal Yavuz söze devamla, diyor ki:
- Ya sayın Cumhurbaşkanı ya da öteki kişiler gaflet ve delalet içinde. Ama ikisini biraraya getirince
"gaflet ve delalet içinde olan toplum" diyorum. Kamuoyu gaflet ve delalet içinde olmasa kalkar,
"Hanginiz saçmalıyorsunuz, hanginiz doğru söylüyorsunuz" diye sorar. Basında da bu konuda korkunç bir çekingenlik var...
SORU: Gaflet ve delalet içinde bulunanlara devlet yönetenler de dahil mi?
K. YAVUZ: Tabii,
Ecevit gibi bu kadar senedir saygı duyduğumuz bir insanın böyle bir tavır içine girmesi inanılır gibi değil...
Askerlere göre
"Fethullah Gülen şeriat devletine yönelik bir strateji" izliyor. Sivil liderlere göre tersine... Askerlerle siviller bırakın irticaya karşı mücadeleyi... İrticanın tanımı ve kaynakları konusunda bile ayrı fikirde...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr