Abdullah Gül, Kayseri’de "Kopenhag kararlarından memnun olduklarını, ancak taktik icabı hoşnutsuz göründüklerini" açıkladı... Vatandaş Naci Bey dün bu açıklamayla ilgili kimi meraklarını iletti....
- Öncelikle merak ettiğim konu şu: Sayın Başbakanımız Kopenhag kararlarından gerçekten mi memnun yoksa bu da taktik icabı söylenmiş bir laf mı?
Başbakan üç gün sonra AB temsilcileriyle yeniden yüzyüze gelecek. Pazarlıkta zorlanıp yüzünü astığında karşısındaki "numara yapıyor aslında memnun" diye düşünmeyecek mi?
Başbakan iç kamuoyunu uyutmak adına dış pazarlık gücünü yitirmiş olmuyor mu?
Ayrıca bu kadarla memnun olmuşsa 2004’te Avrupalı neden fazlasını versin?
Naci Bey bunları söyledikten sonra ekledi:
- Oysa Abdullah Bey ciddi bir siyasetçi portresi çiziyordu...
***
Ya Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’ın "Kafe Siyaset" programında şu söylediklerine ne demeli?
- Kıbrıs’ta 28 şubat’a kadar uzlaşma sağlanır. Aksi takdirde Silahlı Kuvvetler AB toprağını işgal etmiş konuma düşer...
Böyle bir niyet açıklamasından sonra Türkiye’nin ne kadar pazarlık gücü kalır? Ağzından çıkanı kulağı duymayan kişilerle Türkiye nereye gider?
Eğri oturup doğru konuşalım...
Dünya Saddam Hüseyin’den değil;
Bush’tan, Cheney’den ve Rumsfeld’den korkuyor.
Abdullah Gül, devletteki savurganlığa Başbakanlık’tan örnek verdi, "Sadece benim özel kalemimde 80 kişi çalışıyor" dedi.
Konuyu bilen biri ise dedi ki:
- Başbakanlık özel kalem kadrosunda, özel kalem müdürü, yardımcıları, sekreterler, daktilolar, Başbakan’ın korumaları, şoförleri, garsonları, eşinin korumaları ve şoförleri, Başbakanlık Konutu’nda çalışan aşçılar, garsonlar, bekçiler, bahçıvanlar, ATA uçağının pilotları, hostesleri, 24 saat göreve hazır tutulan 5 otonun 10 şoförü vs. vardır... Bakalım Gül bu kadroyu kaça indirecek? Merakla bekliyorum.
Belediye - İş Sendikası geçen hafta sonra Afyon’da "Yeni Dönemde İktisadi Politikalar ve Siyasi Reformlar" konulu bir panel düzenledi. Panele Prof. Zafer Üskül, Prof. Burhan Şenatalar, Prof. Ersin Kalaycıoğlu gibi ülkemizin önde gelen aydınları İstanbul’dan kalkıp gittiler. Sendika Başkanı Nihat Yurdakul Afyon Üniversitesi Rektörünü bizzat davete etmiş, yerel basın haberi vermişti. Ancak Afyon Üniversitesi’nden ne bir öğrenci, ne bir hoca geldi panele...
Panel Afyon’a boşuna götürüldü.
AB zirvesinden 1 gün önce Almanya’nın en önemli ekonomi dergisi "Wirtschafs Woche"nin Genel Yayin Yönetmeni Stefan Baron Türkiye’den korkularını dile getirdi. Bakın ne dedi:
"...Kopenhag’da yapılacak olan AB zirvesindeki liderler Avrupa’nın kaderini degiştirecekler: Kapı bir daha hiç kapatılmayacak şekilde Türkiye’ye aralanıyor.
AB için Türkiye’nin üyeliğine evet demek "Birleşmiş Avrupa Devletleri" idealine güle güle demektir. Radikal İslam terörürün getireceği ölüm korkusundan korkarak daha önce intihar etmek demektir..."
Bay Baron, Türkiye AB’ye girerse 2050 yılında Avrupa’nın 100 milyon nüfuslu en büyük ülkesi olacağını, karar organlarında en çok üyeyi bulunduracağını ve 70 milyonluk Almanya’nın kenara itileceğini söylüyor:
"...Eğer bir ‘Avrupa’ kavramı var ise, bu onun Batı medeniyetinden, Batı kültüründen gelmektedir. Türkiye ise başka bir kültüre, İslam kültürüne ait bir ülkedir. Atatürkçüler yıllardır ülkelerine Batı kültürü getirmeye (boşuna) çalışmaktadırlar. İnsanlık tarihinde böyle bir dönüşüm hiçbir zaman gerçekleşmemiştir.
Türkiye’nin AB’ye üye olmakla Batı kültürünün bir parçası olacağına inanmak tehlikeli bir inançtır. Türkiye etkisi altındaki bir Avrupa, bir "karışık kültür" Avrupası olacak ve Batı kültürü diye bir şey kalmayacaktır.
Radikal İslamdan bizi korusun diye Türkiye’yi AB’ye almaktansa, bütün gücümüzle Türkiye’nin İslam Dünyası’nın lideri olması için yardım etmeliyiz."
***
Türkiye’yi Kemalizm ve laiklikten ayırarak İslam dünyasının lideri yapmak ve böylece ondan kurtulmak! Huntington gibi fikir babaları da bunu öneriyor. Kanmayalım. Çağdaş uygarlık hedefimizden ayrılmayalım...
İsim değişikliği Mehmet Ağar’ın DYP’nin başına geçmesinden sonra bu parti artık "Derin Yol Partisi" olmuştur!..
Çetin Ceviz