Biyoloji kitaplarında bir su sineğinden söz edilir.
Bu sineğin sadece bir günlük ömrü vardır.
Sabah doğar, akşam ölür.
Biraz dram, biraz komedi değil mi?
Bir günlük ömür ne kadar kısa diyorsunuz önce.
Zavallı sinek, doğacak, beslenecek, kendine bir eş bulacak, yumurta bırakacak, etrafı gezecek, hayatın tadına varacak ve akşam ölecek.
Çok garip. Çok çarpıcı. Çok dramatik görünüyor.
Ne var ki yaşınız 80’lere gelince su sineğinin yaşamı çok da kısa görünmeyebilir size.
Hayatın üst katlarından aşağı baktığınızda manzara değişebilir.
Kendi yaşamınızın da biraz böyle olduğunu fark edebilirsiniz.
Sabah doğuyorsunuz. Gün ağarırken okulları bitiriyorsunuz. Sabah iş bulup öğleye kadar çalışıyorsunuz. Öğle tatilinde bir kızı beğenip onunla evleniyorsunuz. Öğleden sonra çocuklarınız oluyor. Akşama kadar onları büyütüyorsunuz. Akşama doğru onlar da evlenip çocuk sahibi oluyor. Torunları okşuyorsunuz. Akşam karanlığında odanıza çekilip elinize bir kitap alıyorsunuz. Kitap okurken uykuya dalıp gidiyorsunuz.
Hayat bir gün kadar kısa, diyen o şarkı hiç de anlamsız değil.
Hayat diğer ucundan baktığınızda gerçekten bir gün kadar kısa.
Biz kimi meşgaleler bularak, kendimizi oyalayarak, eğlenerek ya da acı çekerek uzatıyoruz zamanı.
Tüm olup bitenler, eğer abartılmazsa, bir gün ile özetlenebilir.
Geride temiz bir isim, iyi evlatlar, iyi eserler bırakmaktır tek teselli.
ŞEHİR MÜZESİ
1920’lerde İstanbul’a sığınan Beyaz Rusların kentin yaşamına kattığı güzellikleri anlattık geçenlerde. Yeni nesiller o yılların yaşamını hiç bilmiyor.
Aynı şekilde işgal yıllarını bilmiyoruz.
Osmanlı İstanbul’unun izleri de giderek siliniyor.
Anılar kayboluyor.
Sağda solda kalmış, unutulmuş kimi eşya, belge, resim ve fotoğraflar tesadüfen önümüze çıkınca şaşırıp kalıyoruz.
Kentin ve insanlarının geçmiş yaşamı meçhule karışmış gibidir.
Neden? Çünkü İstanbul’un bir kent müzesi yoktur. Kent arşivi yoktur. Yıllardır göreve gelip giden belediye başkanları bir kent müzesi inşasını ihmal etmiştir. 2016 yılında kent müzesi için düğmeye basılmıştı. Sonra tekrar unutuldu.
Kentte yönetimi ele alanlar kentin rantı dışında hiçbir şeyiyle ilgilenmediler. Umarız bundan sonra birileri akıl eder de bir kent müzesi kurulur. Ve 16 milyonluk kent bu ayıptan kurtulur.
ÖYMEN
90 yıllık ömrü bir kitapta anlatmak elbet kolay değil. Altan Öymen’in “Kuşaklar Arası” adlı kitabı da o yüzden zor ama başarılı bir çalışma. Uzun bir röportaj bu. Röportajı yapan Atahan Ünal da çok genç ama sorgulama konusunda çok başarılı. Kendisi de genç kuşağın duygularını ve görüşlerini eklemiş satır arasına.
Sayfaları çeviriyoruz. İnsan önemli kararları nasıl almalı…
Altan Öymen İsmet İnönü’nün yöntemini anlatıyor.
- Önemli bir karar almadan önce 24 saat düşününüz. Kararı aldıktan sonra nasıl uygulayacağınızı da yine 24 saat düşününüz.
Bunu söyleyen Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’nın dışında tutmayı ve çok partili demokrasiye geçirmeyi başarmış bir adam.
Öymen 1950’de CHP’ye üye olmuş. Gazeteciliğe de aynı sıralarda giriyor. O günlerin farkını anlatıyor:
- 1950’lerde gazeteciler haklarındaki hüküm Yargıtay’da kesinleşmeden hapse girmezlerdi.
Güzel anılarla dopdolu, rengârenk bir kitap. Çok yaşa Altan Ağabey…
ÜLKÜCÜ
Ülkü Ocakları eski başkanı Sinan Ateş’e yönelik suikastın düğümleri hızla çözülüyor.
Sanırız bu cinayeti tezgâhlayanların amacı ülkücü gençlik arasında çatışma çıkarmak, ülkede terör havası estirmekti.
Ancak yine sanırız ve umarız ki oyun bozuldu.
Oyunun bozulmasında bir avuç cesur gazetecinin olayın üzerine gitmesi. Sinan Ateş’in arkadaşlarının güçlü bir tepki oluşturması, sosyal medyadaki hareket ve muhalefet partilerinin dinamik tutumu etken oldu.
Cinayetin izini sürmeye devam.
HÜKÜM
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ilişkin mahkeme kararlarını değerlendiren Yargıtay eski başkanlarından Sami Selçuk:
“Bir davada yargıç değişmiş, karar önceki duruşmalara katılmamış bir yargıç tarafından verilmişse bunun hükümsüz olacağını” söylüyor.
Peki, yargıç zorunlu olarak değişmişse ne yapmalı?
Sami Selçuk’a göre, yargılama yeniden başlatılmalı.
Uygulama bizde nasıl oluyor?
Yargıç “Eski tutanaklar okundu” diyerek duruşmalara devam ediyor ve hüküm veriyor.
Selçuk diyor ki:
- Sadece duruşma yapan ve kanıtlarla yüz yüze gelen, onları gören, duyan, onlara dokunan, kısaca “kanıtlarla bire bir doğrudan iletişim kuran” yargıç, hüküm kurma tekeline sahiptir.
Üst mahkemeler dava süreçlerini bu gözle değerlendirmeli diyor Sami Selçuk.