Dışişleri Bakanlığı'nda 40 yıl (1942 - 82) görev yapan emektar diplomat
Nihat Dinç, mütevazı bir kitapta anılarını yayınladı...
"Gönüllü Diplomat" adlı kitabın Sofya'daki izlenimlere ilişkin bölümünde
Atatürk'ün Sofya günlerinden anılar da aktarıyor
Nihat Bey... Okuyoruz:
"Sobranya'da o zamanlar Türk asıllı milletvekilleri etkin. Bunlar arasında
Şakir Zümre, tahsil ve yetenekleriyle ön planda ve de
Mustafa Kemal'in yakın arkadaşı...
Mustafa Kemal otellerde kalıyor. Geceleri birlikteler. Birgün birlikte operaya gidiyorlar.
"Carmen" oynuyor. Opera bitiminde otelde
Mustafa Kemal'i uyku tutmuyor,
Şakir Zümre'yi uyandırıyor:
- Şakir neden geri kaldığımızın bir sebebini daha anladım, bir orkestra şefi elindeki çubukla orkestraya hakim, aynı şekilde sahnede görevli olan sanatkarlar da onun işaretine uyarak aryalarını söylüyor. Ama iş bu kadarla bitmiyor; bir sahne dünyası var, dekorlar dönüyor, bunları idare eden görülmeyen eller ve de elektrik ışıkları da bu ahengin içinde. Bulgar, sanatta bu merhaleye erişmiş, biz nerelerdeyiz... ***
Yine bir gün pastanede
Mustafa Kemal ve
Şakir Zümre çay içiyorlar. Bir köylü içeri giriyor. Çevre yadırgıyor. Garson bu kılığı garip adamı salondan çıkarmaya uğraşıyor, köylü çıkmıyor;
- Benim ektiğim toprağın mahsulleriyle ayaktasınız, ne hakla beni buradan çıkarırsınız, diyor ve yerinde kalıyor.
Mustafa Kemal, Bulgar köylüsünün bu denli kişilik kazanmış olması karşısında hayranlığını saklayamıyor ve ülkesindeki boynu bükük köylüyü düşünüyor.
***
İşte size halkın ve ülkenin geleceği konusunda Ata'nın ne kadar ince ve büyük düşündüğünü gösteren iki küçücük örnek... Bir de bugün ortada lider diye dolaşanları düşününüz...
*
İMF Türkiye'ye nefes aldıracak formülü arıyormuş.Gayet basit. Ellerini boğazımızdan çekecekler.
Kenan Tunç
Bağkur azabı
Bağkur kapsamındaki yurttaşların sağlık karnelerini her yıl vize ettirmeleri gerekiyor. Özel muayenehanesinde çalıştığı için
"küçük esnaf" sayılan diş hekimi okurumuz
Fikret Altan da bu işlem için Şişli'deki Bağkur İl Müdürlüğü'ne gitmiş... Sabah 08.00'de girdiği binadan akşamüstü 16.30'da çıkan okurumuz, bir
"tam gün" boyunca yaptırdığı işlemleri özetliyor: Pul alma kuyruğu (1 saat), borç ekstre kuyruğu (1,5 saat), borçları silme - düzeltme kuyruğu (2 saat), form alma kuyruğu (1 saat), vize edilmiş karneyi (nihayet!) alma kuyruğu (2 saat)... Kazasız belasız karneyi alabilen vatandaşlar birbirlerini alkışlayıp tebrik ediyor, bazıları da stresten veya
"sevinçten" gözyaşı döküyormuş. Okurumuz
Fikret Bey, işin
"vurucu" tarafını en son söylüyor:
- Doğru dürüst bir danışması bile olmayan bu binada hızır gibi yardımınıza yetişip 10 - 15 milyon liraya
"vize", 90 - 100 milyon liraya da
"emeklilik" işlemlerini bitiren memurlar var. Bir saat içinde
"işi bitirip!" evrakları ayağınıza getiriyorlar.
Cihan Demirci’den LAFORİZMA
Dün "Dünya Sigarayı Bırakma Günü"ydü...
Size sigaradan bile daha tehlikeli birşeyi bırakmayı öneriyorum: TV'yi!..
Gelin, 12 Şubat Cuma'yı da "Dünya TV'yi bırakma günü" ilan edelim!..
Durumun izahı
Romen futbolcu
George Hagi, 2,5 yılda Türkçe'yi sökmüş, meramını rahatça anlatıyor. 8 yılı Türkiye'de geçen İngiliz çalıştırıcı
Gordon Milne ise hala tercüman aracılığıyla konuşuyor. Bir dostumuza açtık durumu:
- Gordon bu hafta tam konuşmaya başlayacaktı ki, kendi sahasında üç gol yedi, nutku tutuldu, dedi..
Millet işin gırgırında...
Küçük Kral ve Özal
Bizim birşey yazmamıza gerek kalmadı. Aklımızdan geçenleri bir Arap ülkesinde çalışan okurumuz
Ali Eskiocak fazlasıyla yazmış; e - mail'lemiş... Okuyalım...
...Küçük Kral Hüseyin'in cenazesini canlı yayında izlerken biraz geriye,
Turgut Özal'ın cenaze törenine gitti belleğim. Kendi kendime bir karşılaştıma yaptım. Kralın cenazesine 37 ülkenin devlet ve hükümet başkanları, bakanlar ve bürokratlar katılmıştı. Katılanların 17'si devlet başkanı sıfatını taşıyordu. Ürdün'ün nüfusu İstanbul'un sanırım yarısı kadardır. (4,5 milyon...) Türkiye ise mazisi dünyaya yüzyıllarca hükmetmiş bir imparatorluktan gelen, 60 milyonluk bir dünya ülkesi. Körfez Savaşı'nda
Özal sayesinde Irak'tan sonra en fazla zarar gören ülke biz olduk. Hala o sıkıntıyı çekiyoruz. O savaşta Başkan
Bush'un Ortadoğu'daki en yakın ve can dostu
Özal'dı.
"Turgut" dediği anda bizimki mest oluyordu. Başkan
Bush'a akıllar veriyor (mesela
Saddam'ın 24 saatte devrileceği gibi büyük öngörülerde bulunuyor) Türkiye'yi ABD'nin yanında savaşa sokmak için can atıyordu. Zamanında Bakanlar Kurulu'nu topluyor ve onlara kasetten can dostu
Bush'la yaptığı telefon konuşmasını dinletiyordu.
Kral
Hüseyin ise o savaşta
Saddam'ın tarafında yer alıyordu.
Özal öldüğünde can dostu
Bush cenaze törenine gelmek yerine bir resim sergisini gezmeye gitmişti. Türkiye'ye yardımcısını gönderdi.
Dünyaya yön veren liderlerden hiçbiri
Özal'ın cenazesine gelmedi.
Kral
Hüseyin'in cenazesine ise
Clinton'la birlikte (
George Bush dahil) 3 eski ABD Başkanı katıldı. Ayrıca 16 ülkenin devlet başkanı...
Kral için birçok ülke yas ilan etti.
Özal için kimse parmağını kıpırdatmadı. İşte
Küçük Kral ile
Büyük Özal arasındaki prestij ve saygınlık farkı...
Biri fakir ülkesinin küçük ama kişilikli lideri... Devlet adamı...
Diğeri uydu kişiliğiyle hem kendini hem ülkesini ucuzlatmış, üste para veren bar fedaisi psikolojisiyle ülkesini 20 milyar dolar zarara sokmuş bir ABD hizmetkarı...
Ürdün'deki tören bu iki tip lider arasındaki saygınlık farkını gözlerimizin önüne getirdi.
İzlerken vatandaş olarak kendi adıma çok dersler çıkardım. İnşallah bizim devlet erkanı da gereken dersi almıştır. En azından o pembe koltuklarda eğri oturup doğru düşünsünler...
*
Çirkin kadınlarla evlenen erkekler, güzel kadınlarla evlenen erkeklere oranla daha uzun yaşıyorlarmış... Ona ne kadar yaşamak denirse...Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr