Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Ciddi görünümlü dinci gazetede manşet:
     Â"Yasakçının örtü itirafı"
       Gazeteye göre İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Nur Serter, bir dergide, kanunların başörtüsünü yasaklamadığını itiraf etmiş, bu şekilde "Bazı kisvelerin giyilmeyeceğine dair kanunu çarpıttıklarını" ima etmiş... Resimaltında da şöyle bir ibare:
     Â"...Başörtüsü yasağının hukuki dayanağının olmadığı yasakçılar tarafından itiraf edildi..."
       Yazıda adı geçen "Atatürk'ün Öğrencileri Dergisi"ni buldurduk. Söz konusu yazıyı okuduk. Prof. Serter yazının başında gerçekten:
     Â"Anayasamızla koruma altına alınan kıyafet kanunumuzda başını örteceksin ya da örtmeyeceksin diye bir kural yok" diyor.
       Diyor ama hemen peşinden "ama" diyerek türbanın basit bir başörtüsü olmadığını kaydediyor ve neden yasaklandığını "Anayasa Mahkemesi kararlarına" dayanarak tek tek anlatıyor. Ne yasaları çarpıtma söz konusu, ne itiraf, ne de keyfi bir uygulama...
       Peki bu çarpıtma haberin ve günübirlik yayınlanan benzer haberlerin amacı ne?
       Kuşkusuz türbanlı öğrencileri ve yakınlarını üniversite yönetimine karşı kışkırtmak...
       Üniversite yönetimlerini ve laikliği yıpratmak...
       Biz üniversite yönetimlerinden geleceğe dönük bilimsel çalışmalar, atılımlar vs. bekleyeduralım...
       Onlar sürekli bu tür saldırılar ve komplolarla boğuşuyor.
       Eğitim, öğretim ve bilime ayırdıkları zaman ve enerji daralıyor...
       Üniversitenin yalnız bırakıldığı bu kavgada zararlı çıkanlar, yarınların Türkiye'sinin temelini oluşturacak ciddi gençler oluyor.

       Sivas Selçuk Anadolu Lisesi edebiyat öğretmenlerinden Ahmet Makas, geçenlerde ders çıkışı Müdür Yardımcısı Hadi Bey'in odası gitmiş:
       - Patron, bir çay ısmarla da içelim.
     Â- Lafı mı olur! Bir zahmet ÅŸuradan 110 numarayı tuÅŸlayıp kantinciye söyleyiver de getirsinler.
       Ahmet Bey tuşlamış:
       - Alo! İki çay, bir de soğuk su lütfen. Hadi Bey'in odasına...
       Karşı tarafta önce kısa bir sessizlik.. Sonra şöyle bir cevap:
     Â- Tabii, suyu ben sana hortumuyla birlikte göndereyim!..
       Ahmet Bey, alı al moru mor; başlamış feryat etmeye:
       - Bu ne demek, terbiyesiz adam! Seni kapı önüne koydurmazsam namerdim!
       Müdür Yardımcısı Hadi Bey şaşkın; duruma bir anlam vermeye çalışıyor. Ve neden sonra uyanıyor:
     Â- Hocam sen hangi telefondan aradın kantini?..
       - Şundan...
     Â- Deme!.. Åžimdi anlaşıldı!.. Ondan deÄŸil, yanındaki telefondan aramalıydın Hocam. O harici telefon. Ve biliyorsun, "110" da Sivas itfaiyesinin acil hat numarası!..

     Â***
     ÂSÖZ
       Devletimiz IMF'ye verdiği sözü tutmuş.
       Görünüşe bakılırsa IMF'ye "Batacağız" diye söz verildi galiba.
     ÂKenan Tunç
     Â---
       Güner Ümit'e ratingini katlayabilecek adilikte bir öneri:
       Bu akşam Clinton kılığında programa çıksın, hosteslerden biri de Monica olsun... Gerisi malum...
     ÂCÄ°han Demirci
     Â***

       Korkut Eken, Mehmet Eymür, Sedat Bucak, Serdar Bucak, İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz, Ayhan Akça, Ercan Ersoy, Ziya Bandırmalıoğlu, Mehmet Özbay, Nihat Çetinkaya, Yusuf Kırkpınar, Ali Rıza Öner, Turgay Maraşlı, İskender İnce...
       Telefon rehberi gibi isim listesi böylece uzayıp gidiyor. Bunlar... Polis tarafından önce "susma hakkı"nı kullanıp ifade vermediği açıklanan... Ama birkaç gün sonra gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanan itiraflarından bir hayli konuştuğu anlaşılan katil Haluk Kırcı'nın marifetlerini anlatırken adını sıraladığı isimlerden bazıları...
       Kimi polis, kimi mafya babası, kimi MHP yöneticisi, kimi işadamı... Kimi gözaltındayken polise telefon edip kaçmasını sağlamış... Kimi aranırken yardım ve yataklık etmiş... Kimi sahte nüfus cüzdanı ayarlamış...Kimi iş vermiş. Kırcı, bütün bunları yeriyle, zamanıyla, tanıklarıyla açık açık anlatıyor.
       Merakımıza gelince...
       İfade alınalı 10 günü geçti... Polis, yukarıdaki bu isimlerden bir tekini dahi Emniyet'e rica (!) edip "Ne diyorsun hakkındaki iddialara?" diye bir soru yöneltti mi?.. Yönelttiyse ne ala... Yöneltmediyse neden?..
       Son olarak Sibel Can'la ilgili soruşturmada adı geçenler tek tek Emniyet'e çağırılıp ifadeleri alındı. Bir solcu yakalandığında evine girip çıkanlar bile zanlı olarak içeri alınıyor. Bazen da (yukardaki gibi) bunun tersi oluyor? Acaba neden? Süleyman Demirel'in "Bana sağcılar da suç işliyor dedirtemezsiniz" kuralı geçerliğini koruduğundan mı?.. Yoksa Türkiye'yi "iktidarda görünen" güçler değil, kimi görünmeyen güçler yönettiğinden mi?.. Ne dersiniz?..

       Bir Numaralı Yayıncılık'a bağlı Aktüel dergisinin "Yaşayan 40 Aydın" adı altında yaptığı seçim hayli eleştiri aldı. Tabii bu seçimi yapanlar da merak edilmedi değil. Okurumuz Levent Genç, Selahattin Duman'ın bir yazısından kestiği parçayı yollamış. Burada Selahattin "Bir Numaralı Yayıncılık"ın entellektüel düzeyi konusunda bilgi veriyor. Bakınız ne diyor:
       "Bir Numara Yayıncılık yılda iki kez dergi editörleri toplantısı yapar. Durumu bilmeyen biri toplantının yapılacağı yerden geçse, binada "mankenlik yarışması" var zanneder. Neden derseniz, Bir Numara'nın yöneticileri katiyen yamuk bakışlı, belden bacaklı birini editör yapmazlar. Bir dergi çıkacağı zaman, arayıp tarayıp huri gibi birini bulur, yayının başına getirirler. İsterse hayatında hiç bir yayında çalışmasın, isterse okuması yazması olmasın. İlle de güzel olsun."

     Â***
       ABD'de çeteler filme alınıyormuş. O film burada iş yapmaz.
       Biz 65 milyon burada yıllardır çetelerin çevirdiği filmleri izliyoruz.
     Â***



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr