Â"DYP'liler Bilecik milletvekili Åžeker için yemek verme yarışına girdi. Amaç, 1.86 boyunda ve 110 kilo ağırlığında olduÄŸu tahmin edilen Åžeker'in biraz daha kilo alması..."
     ÂYukarıda, baÅŸlığı ve spotunu verdiÄŸimiz haber dünkü Yeni Yüzyıl'da yer aldı. Haberde, 1111 sayılı Askerlik Kanunu'nun 35. maddesine göre boyu ve kilosunun rakamları arasında "30" fark olanların askere alınmadığı hatırlatıldıktan sonra, bugünlerde yeniden askere alınması sözkonusu olan eski Devlet Bakanı Bahattin Åžeker'in ihtiyacı olan birkaç kiloyu daha alabilmesi yönünde DYP'lilerin yaptığı "ÅŸiÅŸmanlatma çalışmaları" anlatılıyordu.
      "Sorun Bahattin'in sorunu, bize ne!" demiyor; "Bahattin'in derdi benim derdimdir!" diyen bir okurumuzun bu konuda ilettiği notu aktarıyoruz.
      "Bilirsiniz, dünyanın en pahalı yiyeceklerinden biri de kaz ciğeridir. Bu yemek, özel yöntemlerle kısa sürede şişmanlatılmış kazların ciğerinden yapılır. Bu kazlar kısa sürede nasıl mı şişmanlatılır? Efendim, bu kazlar için özel surette yapılmış kümesler vardır. Kümesler, yalnızca bir kazın anca sığabileceği ve hareket etmesini bırakınız, kımıldamasına dahi olanak vermeyecek küçüklüktedir. Bundan amaç, hayvanın gereksiz şekilde hareket ederek kilo kaybetmesinin önüne geçmektir. Hayvan, kümesten dışarıya yalnızca kafasını uzatabilir. Beslenmelerine gelince...Bakıcılar, yağlı ve proteinli konsantre gıdalarla bu kafeslerin önüne gelirler, ellerindeki hortumu hayvanın ta midesine kadar sokarlar ve gıdayı zorla da olsa hayvana yedirirler. Sayın Bahattin Şeker bu yöntemle şişmanlatılarak tekrar askerden kaçırılabilir. Sonra nasıl zayıflatılır, onu bilemem"
      İngiltere'nin Bath kentinde, Garfunkel zincirine ait lokantada müdür olarak çalışan dostumuz Haldun Ertem'i aradık birkaç gün önce... Sabah suları:
      - Ne var ne yok üstad ne yapıyorsun?
     Â- Kızarmış tavukları kontrol ediyorum...
      - Bu iş sana mı kaldı yahu? Ne kontrolü o?..
     Â- Çok tehlikeli bir konu... BaÅŸkasına bırakamam çünkü en küçük hata ÅŸirketin sonunu getirir...
      Merakımızın artması üzerine Haldun anlattı:
      - İngiltere'de 12 yıl kadar önce bir İngiliz vatandaşı yediği tavuktaki "salmonella" bakterisinden dolayı öldü. Bunun üzerine Sağlık Bakanı Edwine Curie istifa etti. Hükümet "salmonella" bakterisinden bir daha kimsenin ölmemesi için ülke çapında çılgınca önlemler geliştirdi... Tüm tavuk üreticileri ve lokanta çalışanları eğitimden geçirildi. Bu eğitim sürekli hale getirildi. En titizlendiğimiz konu haline geldi bu...
      - Neler yapıyorsunuz mesela?
      - Azizim, salmonella bakterisinin ürememesi için tavukları mutlaka 8 derecenin altında muhafaza edeceksin. Pişirdikten veya kızarttıktan sonra da ısıyı kesinlikle 68 derecenin altına düşürmeyeceksin. Sabah olsun, gün içinde olsun tavuklu yemeklerin sıcaklığını sürekli kontrol ederiz. 70 derecenin altına düşürmeyiz. Eğer 68 derecenin altına düşerse tavukta bu mikrop üremeye başlar. O gün satılmayıp kalan pişmiş tavukları da akşam mutlaka imha ederiz.
      Garfunkel zinciri tavuktan kimsenin zehirlenmemesi için ısıyı 70 derecenin altına düşürmeyen fırınlar kulanıyormuş. Personel eğitimi sürekli yenileniyormuş. Salmonelladan kimsenin ölmemesi için yapılan tüm çalışmalar firmaya yaklaşık 3 milyon sterline (5 milyon dolar) patlamış. Ama bir kişinin bile salmonelladan zehirlenmesi veya ölmesi halinde lokanta zinciri topu atacağı için firma masraftan kaçınmayı aklına bile getirmiyormuş.
     ÂBütün bu gürültü bir kiÅŸinin daha salmonelladan ölmemesi için...
      Çünkü bir kişinin hayatı milyonlarca sterlinle bile ölçülmüyor orada.
      Bizde ise salmonellanın adı bile bilinmiyor. Değil ki önlem alınsın.
      - Peki bizde neden salmonelladan kimse ölmüyor?
     Â- Mutlaka zehirlenenler ve ölenler oluyordur, dedi Haldun, ama teÅŸhis konamadığı için baÅŸka bir nedene baÄŸlanıyordur zehirlenme ve ölümler.
      ***
      Düşündük de... Tek bir insanın hayatının herşeyden değerli olduğunu bir toplumsal bilinç haline getirebilseydik... Bugün ne trafikte, ne diğer alanlarda böylesine büyük kayıplar, böylesine büyük acılar yaşar mıydık?..
      1996 yılı başında İstanbul'daki Koruma Kurullarını darmadağın eden zamanın Kültür Bakanı Agah Oktay Güner, 3 no:lu Kurul üyelerinden Oktay Ekinci ile Prof. Afife Batur'u da görevden almıştı. Bu iki üye sonradan Danıştay kararıyla göreve döndüler. Ancak bu defa da Kültür Bakanı İstemihan Talay aynı yola gitti, her iki üyeyi tekrar görevden aldı.
      Bir yolsuzluk isnat edemediklerine göre, herhalde her iki kültür bakanı da Ekinci ve Batur'da bazı mesleki zaaflar saptamışlardı. Acaba öyle miydi?
      Mimar odalarının seçimleri yapılıyor peşpeşe... Sonuçlara bakıyoruz... Oktay Ekinci Türkiye Mimarlar odası Genel Başkanı... Prof. Afife Batur Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı... Yurdun dört bir yanındaki mimarlar, Batur ve Ekinci'yi en yüksek koltuklara oturtmuş durumdalar. Demek ki... Mimarlar rantiyelerin memnunluğunu hiç mi hiç paylaşmıyor. Seçimde oylarıyla bu mesajı açıklamış bulunuyorlar.
Yazara E-Posta: M.Asik@milliyet.com.tr