Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İstanbul'un gecekondu semti Seyrantepe'de, bahçesinde mavi önlüklü miniklerin cıvıltılarla koşuşturduğu şirin bir okul var: Kemal Halil Tanır İlköğretim Okulu... Öyle bir okul ki.. 6, 7 ve 8'inci sınıfları, mevcut dört öğretmenle idare ediyor!.. Öğretmenlerin herbiri 3 - 4 ayrı dersi üstlenmiş: Sosyal Bilgiler, Matematik, Vatandaşlık, Beden, Resim... farketmiyor; "Boş geçmesin!" deyip giriyorlar.
Bu okulun bir de... kimseden tek kuruş beklemeden "can - ı gönülden" görev yapan bir müzik öğretmeni var: Köln Konservutarı mezunu piyanist Nükte Uğural... Nükte Hanım, okulu yaptıran işadamı Ali Yalman'ın çocukluk arkadaşıymış. 30 yıl sonra tesadüfen karşılaşmışlar. O gün Yalman çocukluk arkadaşının önerisine uyup okula bir piyano hediye etme sözü vermiş. Sonrasını Nükte Uğurel'den dinleyelim:
- Piyanonun geldiği gün tüm mahalle ayağa kalktı. Önce 5 - 10 öğrenciyle çalışırken büyük ilgi üzerine öğrenci sayım 40'a çıktı. Bu çocukların hiçbiri o güne dek ne nota ne piyano görmüş. Sadece birinin evinde ufak bir org varmış. Başlangıçta çalıştığımız oda çok soğuktu. Çocuklar canları kadar sevdikleri piyanonun bozulmaması için evden battaniyeler getirdiler. Akşam "sıcak dursun" diyerek piyanoyu sarıp sarmalıyor, öyle gidiyorlardı eve. Sonra bir elektrikli ısıtıcı bulduk da sorunumuz çözüldü. Badana parası bulamayınca duvarları sanat merkezlerinin afişleriyle kapladık. Eski perdeler, kırık iskemle ve masalar çocuklar tarafından onarıldı. Müzik yayınlarını biraraya getiren bir kitaplık yaptık. Şimdi çocuklar, eşsiz bir merak duygusuyla bir yandan piyano öğreniyor, bir yandan da kitaplardan müzik dehalarının yaşamı hakkında bilgi ediniyorlar. Geçenlerde hep birlikte AKM'ye bir konser provasına gittik. O gün beş öğrencim "müzisyen" veya "orkestra şefi" olmaya karar verdi. Devlet Senfoni Orkestrası'ndan arkadaşlarım da önümüzdeki günlerde gelip müzik aletlerini tanıtmaya başlayacak. Şu anda bir müzikal üzerinde çalışıyoruz. Dansları ve oyunları çocuklar hazırlıyor. İçlerinden 5 - 6 tanesi piyanoda çok ilerledi. Aralarında olağanüstü yetenekler var. Mesela.. Şimdiden başarıyla Mozart yorumlayabilen bir tanesi, 5 çocuklu çok yoksul bir aileden gelme. Babası çöp satarak evi geçindiriyormuş...
Öğrencilerinin gitar ve keman öğrenmeyi de çok arzuladığını söylüyor Nükte Uğurel... ÇYDD'nin de katkısıyla yakında gitar, keman, viyolonsel, flüt... hepsi gelecekmiş okula... O günden sonra Nükte Hanım, çocuklara bunları öğretecek yeni gönüllüler aramaya başlayacak. Ve o zaman - belki de pek yakında - varoşun bu uzak köşesinde minicik bir "Oda Orkestramız" olacak...

***
Bazıları Hitler'in ölmediğini, yaşadığını söylerdi...
Doğruymuş Hitler Sırbistan'da "Miloseviç" takma adıyla yaşıyormuş!..
***

Halimiz tiyatro!

Tiyatro ilanlarını okurken dikkatimizi çekiyor... Kendi yağıyla kavrulabilen tiyatro yok gibi... Çoğu Efes Pilsen'in katkıları sayesinde oyunlarını oynuyor... Birkaç örnek:
Tiyatro Oyunevi - "Hikaye - i Don Kişot" (Efes Pilsen'in katkılarıyla)
Tiyatro İstanbul - "Acaba Hangisi" (Efes Pilsen'in katkılarıyla)
Müjdat Gezen Tiyatrosu - "Hababam Sınıfı" (Efes P.)
Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları - "Kelebekler Özgürdür" (Efes P.)
Diğerlerinde, Kültür Bakanlığı, Banvit, Eczacıbaşı, Volkswagen'in katkıları var... Efes Pilsen ve katkıda bulunan diğer kuruluşlara tiyatrolar adına teşekkür edelim... Üzerinde dünyanın ilk tiyatrolarının kurulduğu bir ülkede tiyatroların içinde bulunduğu bu durumun sebebini birlikte düşünelim...

***
Başkaları için zor olanı yapmak kabiliyetli olmaktır; kabiliyetliler için imkansız olanı yapmak da, dahi olmaktır.
Henri Ferereric Amiel
***

İstanbul aşkı!

Beykoz Konakları'nın tanıtımı amacıyla yayımlanan bültenden iri puntolu bir başlık: "İstanbul'un havası aşk acısına iyi gelir!"
Günümüz İstanbul'unda yaşayıp yukardaki yargının "doğruluğuna" kalıbını basacak (!) bir İstanbullu bulabilir misiniz?.. Orası meçhul olsa da.. Şurası kesin... İstanbul, 1800'lerin sonunda aşk acısıyla kıvranan ünlü Macar besteci Franz Liszt'in gönlüne su serpmiş. Bakın nasıl:
Franz Liszt, F.Chopin'in evinde tanıştığı "Kamelyalı Kadın" Marie Duplesis'e yıldırım aşkıyla bağlanmıştı. İki sevgili birlikte İstanbul'a gitmeye karar verdiler. Budapeşte'den deniz yoluyla ulaşacaklardı İstanbul'a. Ne var ki güzel Duplesis hastaydı. Durumu giderek ağırlaştı ve 3 Şubat 1847'de, henüz 23 yaşında öldü. O güne dek hayata hep gülerek bakan Liszt yıkılmıştı. Ne yapacağını bilemiyordu. Sonunda kararını verdi: Yalnız da olsa İstanbul'a gidecek, biricik sevgilisinin anısını orada yaşayacaktı. İstanbul'a 8 Haziran'da ulaştı. Vapurdan sevgi gösterileri arasında indi, misafir edileceği Beyoğlu'ndaki eve gitti. Yaz ve sonbahar boyu konserler, resitaller verdi, sayısız dost edindi İstanbul'da. Bu şehri gerçekten çok sevmiş; bu sevgi sayesinde derin acısını kalbine gömmüştü...
Gördünüz mü?..



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr