Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Sonunda beklenen oldu ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, bedelli askerlik uygulamasından sahte belgeler düzenleyerek yararlandığı gerekçesiyle DYP Bilecik milletvekili Bahattin Şeker'in askere alınmasını kararlaştırdı. Şeker'in dün bu nedenle düzenlediği ve milletvekilliğinden istifa ettiğini açıkladığı basın toplantısında arkadaşımız Fahrettin Fidan kendisine sordu:
       - Siz, sahte belgeler düzenlemediğinizi ve Ürdün'de gerçekten çalıştığınızı söylüyorsunuz, değil mi?
     Â- Evet, ithalat - ihracat iÅŸiyle uÄŸraÅŸtım.
       - Bu ülkede toplam olarak kaç yıl çalıştınız efendim?
     Â- Üç yıl.
       - Bir insanın, bu kadar süre yaşadığı bir Arap ülkesinde Arapça'yı dört dörtlük öğrenmesi mümkün olmayabilir ama siz de takdir edersiniz ki bazı temel şeylerin Arapçasını öğrenememiş olması kabul edilemez. Örneğin, ekmek, su, kalem, kalem, kitap... Bu sözcüklerin Arapçasını söyleyebilir misiniz acaba? Şeker bir süre düşündükten sonra soruyu şöyle yanıtladı:
     Â- Åžimdi arkadaşım, siz beni burada yargılamak mı istiyorsunuz? Ben buraya yargılanmaya gelmedim... Åžimdi benim bunlardan bildiÄŸim de var bilmediÄŸim de... Ama ben burada yargılanmıyorum ki... O yüzden de sorunuza cevap vermeyeceÄŸim.

       Maliye Bakanı Zekeriya Temizel dünkü sorularımız üzerine aradı...
       Gözetim altındaki İnterbank'a yeni şube acma yetkisini kendilerince değil Hazine tarafından verdiğini söyledi... Kendi verdikleri vergi toplama yetkisinin ise fazla risk yaratmadığını, zira bankalarca toplanan verginin kısa süre içinde Hazine'ye yatırıldığını belirtti... Temizel ekrana çıkmak konusunda hiçbir merakının olmadığını ekledi. Teşekkür ediyoruz...

     ÂHaluk Kırcı konuÅŸturulamadan DGM'ye sevkedilmiÅŸ, oradan da tutuklanarak hapishaneye gönderilmiÅŸ. 12 Eylül öncesinden bu yana karanlıkta kalan devlet kaynaklı ve özel komplolarının içinde bulunmuÅŸ olan Kırcı konuÅŸsa çok ÅŸey aydınlanacaktı. Fakat susma hakkını kullandığı (muhtemelen birileri de susturma hakkını kullandığı) için, karanlıktaki olaylar yine karanlıkta kalacaÄŸa, sırlar yine sır olacaÄŸa benzer.
       Oysa Patagonya gibi bir ülkede olsa Haluk Kırcı mutlaka konuşturulurdu. Biliyorsunuz; o ülkede ceryan var, tazyikli su var, falaka var, askı var... Emniyet'e düşen birinin içerden konuşmadan çıktığı görülmüş şey değil.
       Eğer zanlının tamamen nutku tutulursa gözlerine bakılıyor, konuşsa ne söyleyeceği tahmin edilerek kağıda dökülüyor ve altı kendisine imzalatılarak mahkemeye sevkediliyor. O ülkede boş yok. Bizde insan haklarına gösterilen azami saygı ve hukuka olan bağlılık sonucu konuşmayan adam konuşturulamıyor işte birader... Konuşturmayın beni daha fazla...


              Din sömürüsünde Bacı, Kutan'a fark atmaya başladı...
       Gel de Hoca'yı arama!..

       İstanbul Üniversitesi salonlarında düzenlenen Objektif programının ilkini izleyememiştik. İkincisini izlerken yüzümüz kızardı... Üniversitenin rektör yardımcıları, öğretim üyeleri, bazı dekanlar zahmet göstermiş, öğrencilerin dertlerini dinlemek için ayaklarına gelmiş, karşılarına oturmuş...
       Öğrenci olduğunu söyleyen genç mikrofonu eline alıyor:
     Â- Siyasetçiler gibi bu fakültenin yöneticileri de yalancı, diyor...
       Yalancı sıfatını iki kez kullanıyor...
       Programı yöneten Kadir Çelik Beyefendi önceden:
     Â- Her türlü fikri söylemekte serbestsiniz ama terbiyesizlik yaptırmam,
       gibi bir uyarıda bulunmuş olsa utanç tablosu doğmayacak. Ancak önceden uyarmadığı gibi öğrenci saygısızlık yaparken de oralı olmuyor. Sözü alan Hoca, esas yalan söyleyenin öğrenci olduğunu ifade ediyor. Ancak öğrencisine saygılı... Onun için "Yalancı" deyimini kullanmıyor; "Gerçeği söylemiyor" diyor... Bir başka densiz, Prof. Nur Serter için ikide bir "Toplantının yıldızı" deyimini kullanıyor. Dalgasını geçiyor. Kadir Beyefendi seyirci... Hocalarına "Hoca, Hocam, Sayın" gibi sıfatlarla hitap eden öğrenci neredeyse yok.
       Bir başkası "Biz geleceğiz, Hocalar geçmiş" diye söze başlayıp "Gölge etmesinler başka ihsan istemeyiz" diye sözü noktalıyor. Kadir kardeşimiz o muhtereme hocalarının nerede gölge ettiklerini sormuyor. Böylece hocalar yanıt hakkını kullanamıyor.
       Saygısızlık gani, ancak bilgi noksan... Mesela söz alan öğrenciler yaşadıkları aksaklıkların üniversiteden mi, YÖK'ten mi, yasalardan mı, hükümetten mi kaynaklandığını çoğunlukla bilmiyor. Kimisi kulaktan dolma konuşuyor. Söylediği anında yalanlanıyor. Çoğu öğrenci kendi sorunundan çok türbanla ilgili... Anlaşılıyor ki, her kim memnunsuz ise türbancılarla ittifak halinde...
       Salona toplanan öğrenciler İstanbul Üniversitesi'ndeki toplam sayının kaçta kaçını temsil ediyor... Bilemiyoruz... Umarız azınlığı temsil ediyorlardır. Aksi takdirde hem Üniversite'nin hem ülkenin işi zor...

     ÂSessiz çoÄŸunluk ülkesinde azınlık hükümetleri normal deÄŸil mi?
     ÂKenan Tunç

       Türkiye gazetesinin sahibi Dr. Enver Ören, Kalp Vakfı'nın ödül töreninde Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Atilla Kıyat'a ayrılan yere oturduğu için sütunumuza konuk olmuştu. İhlas Holding'den dün gönderilen konuyla ilgili kısa açıklamada şöyle dendi:
       "Türk Kalp Vakfınca İstanbul'da düzenlenen gecede Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Atilla Kıyat'ın protokolde ayrılan yerine Dr. Enver Ören'in oturması, kesinlikle art niyet taşımayan bir hatadan kaynaklanmıştır. Sayın Dr. Enver Ören, bu olay dolayısıyla üzüntülerini Sayın Koramiral Kıyat'a iletmişler, kendisinden ve T.S. Kuvvetlerinden özür dilemişlerdir."


Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr