Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ülkemizin en nitelikli, en uzun ömürlü dergilerinden olan “Milliyet Sanat” 50. yaşını geride bıraktı. 1972 yılında Abdi İpekçi’nin gazeteye ek olarak düşündüğü dergi, okurların da ilgisiyle uzun ömürlü oldu, sonradan bağımsız bir yayına dönüşerek onurla, zarafetle, kaliteyle bugünlere ulaştı. Uzun süre Akal Atilla ve Zeynep Oral’ın yönetiminde çıkan derginin son yayın yönetmeni ise değerli gazeteci Filiz Aygündüz idi.

Milliyet Sanat, Türkiye’nin sanat birikiminin 50 yıllık aynası idi. Arşivlerde kalmasına gönül razı olmadı. Yönetimin kararıyla 50 yıllık miras büyük boyutlu fevkalade şık bir kitapta toplandı. Derginin 20 yıllık sanat danışmanı Evrim Altuğ aylarca uğraşarak yıllar içinde dergide yayımlanmış önemli sanat olaylarını, röportajları, yazıları öze indirgeyerek “Türkiye’nin Sanat Hafızası” adlı 420 sayfalık bu kitabı meydana çıkardı.

Haberin Devamı

Kitapta 10 yıllık dilimler halinde derlenen sayısız yazı arasında ünlü Ermeni besteci Aram Haçaturyan ile yapılan röportaj dikkatimizi özellikle çekti. 11 Mart 1977 tarihli röportajı Ermeni araştırmacı Pars Tuğlacı Moskova’da yapıyor. Haçaturyan (1903-1978) bu röportajda Atatürk ve devrimlerine olan hayranlığını belirtiyor, İstanbul’u övüyor, bir de önerisi oluyor:

“Uluslararası bir Atatürk ödülü konulmalı.”

Yıllardır birlikte çalıştığımız Milliyet Sanat emekçilerine saygılarımızı iletiyor, bu değerli yayına uzun ömürler diliyoruz.

Sanat şöleni

GERGİN YARGIÇ

Seçim telaşesi arasında pek de dikkati çekmeyen şu gazete haberini Balıkesirli Avukat Alp Kaan işaretlemiş, dikkatlere sunmuş.

“İstanbul Çağlayan’da sara nöbeti geçirdiği iddia edilen bir adam, omuzuna tutunduğu hâkim tarafından beylik tabancasıyla bacağından vuruldu. Saldırıya uğradığını düşündüğü için ateş ettiği öğrenilen hâkimin yaraladığı adam hastaneye kaldırıldı. Çağlayan’da bir davayla ilgili keşfe gelen İcra Hukuk Mahkemesi hâkimi (33) inceleme yapmaya başladı. O esnada A. İ. Y. (63) iddiaya göre kaldırımda sara krizi geçirdi. Krizin verdiği panikle A. İ. Y. hâkimin omuzuna tutununca hâkim saldırıya uğradığını düşünüp beylik tabancasıyla adamı yaraladı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.”

Haberin Devamı

Haberi okuyunca kafanıza sorular üşüşüyor...

Hâkim neden silah taşıyor? Neden keşfe silahla gidiyor?

Keşfe heyet halinde gidilir. Yani yanında mahkemenin memuru var, mübaşiri var, aracın şoförü var, büyük ihtimal bilirkişi var.

Bu kadar kalabalık arasında omuzuna tutunan biri neden onu bu kadar telaşlandırıyor?

Genç yargıç neden bu kadar gergin?

Ne tuhaf olay.

TRAVMA

Dünkü kadın cinayetlerinden sadece ikisine değinelim.

Adana’da iki çocuk annesi Derya Şengül iki kurşunla öldürülüyor. Cinayet şüphelisi yeğeni Ö. Ş. aranıyor.

İzmir’de beş çocuk annesi Tuba Algül eşi tarafından tabancayla öldürülüyor. Katil koca tutuklanıyor.

Nisanda 28 kadın öldürülmüş. Bu ay sayının daha aşağı kalmayacağına emin olabilirsiniz.

Ruhsatsız tabancayla gezen kişi hapse bile girmediği için herkesin cebinde bir cinayet aleti bulunuyor, kafası kızdığında ateşliyor!

Bunları da geçelim. Bakınız yukarıdaki iki cinayet sonucu 7 çocuk öksüz kalmış.

Haberin Devamı

Kadın cinayetleri sonucu kaç çocuk öksüz kalıyor. Bunun hesabı pek tutulmuyor. Ancak dramın büyüğü de burada. Anne ölmüş, kurtulmuş. Ancak o çocukların geleceği ne olacak? Bu travma ile nasıl büyüyecek, ayakta duracak da topluma yararlı insanlar olacaklar? Katiller yalnız kadınları değil çocuklarını da öldürmüş oluyor.

KOVBOY

Teksas’ta iki kovboy karşılaşmış.

Biri ötekine sormuş:

- İki kere iki kaç eder?

- Dört.

Ve soruyu soran tabancasını çekip ötekini vurmuş.

Etraftan bağırış çağırış:

- Yahu niye vurdun adamı?

Kovboy tabancasından tüten dumanı üflerken cevap vermiş:

- Çok şey biliyordu.

MAÇKA

Okurumuz İstanbul Maçka’da oturuyormuş, sözlüklerde aramış Maçka’nın anlamını bulamamış. Bize sordu. Bu konuda kesin bilgi yok. Bölgedeki nişantaşlarıyla ilgili olarak “maçugah” (nişangâh) sözünden geldiği düşünülüyor. Semavi Eyice de bu tanımı kabul ediyor. Bir maçka da Trabzon’da var malum. Onun da Lazca “şelale” anlamına geldiği söyleniyor. Ancak o konuda da kesin bir bilgi mevcut değil.

TRİBÜNDE BEBEK

Ana baba bir yaşında bile olmayan, neredeyse 6 aylık bebeklerini alıp basketbol maçına gelmişler, kamera onları gösterince etrafa gülücük saçıyorlar. Bu sahneleri birden fazla kez izledik. Neredeyse kundaktaki çocuğu tribünlerin tıklım tıklım dolu olduğu maçlara getirmeyi marifet sanıyorlar. Futbol maçlarında da babasının kucağında 1-2 yaşında emzikli çocuklar görüyoruz. O yaştaki çocuklar maçtan anlamaz. Ama kirli havadan, gürültüden, itiş kakıştan etkilenebilir. Evde bakacak kimsesi yoksa ana baba evde oturur, bizim gibi maçı televizyondan izleyebilir.

Spor Bakanlığı karar almalı. Stadyum veya salondaki kalabalık maçlara 3 yaşından aşağı çocuk alınmamalı.