Melih AŞIK
Elbistan'dan
Bekir:
...Rüyamda ABD Dışişleri Bakanlığı'nda çaycıyım. Türkiye Başbakanı Mesut Yılmaz, Bill Clinton'la görüşürken çayları ben getiriyorum. Ve istemeden konuşmalara kulak misafiri oluyorum.
Clinton, Mesut Yılmaz'ı AB konusunda teselli ediyor. AB'nin Türkiye'yi kapıdan çevirmesine çok üzülmüş görünüyor. Halbuki bizimki, görüşme başlamadan önce yardımcılarıyla konuşurken
"İyice kucağımıza oturdular!" diye göbek atıyordu. Hatta bir yardımcısı;
- Harikasınız Mister Clinton!.. demişti,
AB'nin Türkiye'yi reddedeceğini bile bile Türkleri destekler gibi yaparak büyük bir iş çevirdiniz. Hiçbir şey vermeden Türkiye'nin kalbini kazandık. Artık Türkiye'yi ve İncirlik'i Ortadoğu'daki çıkarlarımız için tepe tepe kullanabiliriz...
Mesut Yılmaz'ın tekrar çay istemesi üzerine görüşmenin yapıldığı odaya ikinci kez giriyorum.
Clint, ikili oynadığı zamanlar yüzünden eksik etmediği yarım tebessümle
Mesut'a taktikler veriyor:
- AB'ye karşı çok sert olma... Ülkendeki insan hakları uygulamalarında dikkatli ol...
Bu basit şeyleri akıl edemeyip bizim
Bill'den öğrenmeye gelen bir liderin ülkesini düşünüyorum.
"Tanrı onları korusun!" diyorum içimden. Bizim
Bill konuşmasında bol bol vaat sallıyor.
Mesut Yılmaz bu vaatlerden memnun görünüyor.
Görüşme bittikten sonra elimdeki çay tepsisini bırakıp dinlenirken
Mesut'un Bakanlarından biri yanıma yaklaşıyor. Beni Amerikalı diplomat sanarak;
- Ekselans, vaatleriniz bizim için çok yararlı oluyor, diyor,
bizim halkımız vaat adı altındaki yalanları yiyip yutmaya çok meraklıdır... Tam 35 yıl Avrupa Birliği'ne giriyoruz vaadiyle uyudu. Uğradığı şoku inşallah sizin vaatlerle atlatacak. Yaşasın Türk - Amerikan dostluğu...
Sırtını okşayıp
"Yine çaya bekleriz" diyorum bu tosuna... Sırıtarak gidiyor...
YORUMU: Yok...
Üçüncü
Selim, Osmanlı tahtına Fransız ihtilaliyle aynı tarihte; 1789'da çıkmış... Birkaç yıl sonra Fransız ihtilalinin rüzgarları Türkiye'de hissedilmeye başlayınca Padişah 3'üncü
Selim, Reisülküttab (Dışişleri Bakanı)
Atıf Efendi'den
"dışarda esen rüzgarlar" hakkında bir rapor istemiş.
Atıf Efendi'nin Saray'a sunduğu
"muhtıra" Fransız ihtilalinin, aydınlanmanın ve insan hakları kavramının Osmanlı'da nasıl algılandığını göstermesi açısından ilginç bir belge oluşturur. İşte ünlü muhtıranın bir özeti:
"...Burada
Voltaire ve
Rousseau adlı zındıklar ve onlardan beter ukalalar, peygamberlere sövmek, büyükleri zem etmek, bütün dinleri kaldırmak, Cumhuriyet ve eşitliği ima etmekten ibaret birtakım kışkırtıcı düşünceler yaymışlardır. Aslında fitne ve fesattan başka bir şey olmayan bu düşünceler - frengi hastalığı gibi - halkın beyinlerine işlemiştir. İşin garip yanı, halk da rağbet etmektedir bu tür düşüncelere. İşte, bunların etkisinde kalanlar, birkaç yıl önce bir fitne ve fesat ateşi tutuşturup çevreye yaymışlar, Allah korkusunu kaldırıp ar ve namusu mahvetmişler, Fransa halkını vahşi hayvan kıyafetine sokmaya çalışmışlar; bununla da yetinmeyip - her yerde kafadarlar sağlayarak - İnsan Hakları dedikleri isyan bildirilerini yabancı dillere de çevirip, milletleri hükümdarları aleyhine kışkırtmışlardır."
***
Osmanlı Sarayı
"insan hakları"nı, halkı isyana sevkedecek bir kıvılcım olarak algılamış. Aradan geçen kocaman iki yüzyıla rağmen egemenlerin algılama düzeyinde fazla değişme yok... İnsan hakları her tür haksızlığın kökünü kazıyacak diye çok korkuyorlar...
Önceki gece İzmir Körfezi'nde bir vapurdan denize atlayarak intihara teşebbüs eden DTP İzmir milletvekili
Ufuk Söylemez'in sağlık durumu iyiye gidiyor. Kaldırıldığı İzmir Devlet Hastanesi'nde dün öğleden sonra kendine gelen
Ufuk Söylemez, intihar girişimi konusunda hiçbir açıklamada bulunmaz ve sürekli ağlarken, eşi şu bilgiyi verdi:
"Biliyorsunuz, eşim seçmenleriyle görüşmeler yapmak üzere birkaç gündür İzmir'de... Önceki gece vapurla Karşıyaka'dan Konak'a geçerken bir yolcu, yanındaki arkadaşına eşimi işaret ederek, `Aaa bak!.. Eski DYP'li Ufuk Söylemez!..'
demiş. Malum.. eşim çok gururlu, çok onurlu ve çok duygusal biri... Bu lafı duyunca, defterden silmeye çalıştığı mazisini yeniden hatırlamış. Hatırlar hatırlamaz da, fırlamış kaptan köşküne; bırakmış kendini aşağı... Şimdi işimiz gücümüz hiç yokmuş gibi, altı ay psikolojik tedaviyle uğraş dur. Oh Tanrım, nedir benim çektiğim bu adamdan!"
***
Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün bahçesinde inşa edilecek Muhafız Alayı ek tesislerinin temeli sade bir törenle atıldı. Temele ilk harcı koyan onbaşı
Yoldaş Devrim, daha sonra yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"İki yılda bitirilmesi planlanan ve 30 milyar liraya (yaklaşık 200 milyar dolar) malolacak bu tesis ile Muhafız Alayı'nda görev yapan her asker arkadaşım, içinde gömme banyosu, hatta jakuzisi bile olan 100'er metrekarelik özel mekanlara kavuşacak. Darısı subay arkadaşlarımın başına, diyor; bundan böyle eşlerimizi, sevgililerimizi otel odalarında ağırlamaktan kurtulacağımız için duyduğum mutluluğu bir kez daha ifade ediyorum..."
***
Galatasaraylı
Hakan Şükür, Kardemir Karabükspor maçı öncesi yapılan son antrenmanda harika çalımları ve attığı birbirinden müthiş gollerle
Fatih Terim'den bol bol alkış aldı. Ayağına aldığı her topta karşısındaki maket oyuncuları ipe dizer gibi çalımlayıp geçen ve yine kendisi için özel yapılmış 15 x 5 metre ebadındaki kaleyi gol yağmuruna tutan
Hakan Şükür, çalışma sonrası seyircilerin omuzları üzerinde soyunma odasına giderken
Fatih Terim mutluluk gözyaşları arasında şöyle konuştu:
"Bulmuş olduğum bu özel yöntemle Hakan Şükür,
çok şükür, kendini yeniden buldu. Bu Pazar günü karşısında antrenman maçındaki maket oyuncular gibi oyuncular da bulursa, siz o zaman görün onu..."
Okula yeni gelen öğretmen ilk dersinde öğrencilere ilginç bir çağrıda bulunmuş:
- Kendini geri zekalı hisseden varsa ayağa kalksın...
Sınıfta çıt yok. Nihayet biri kalkmış:
- Sen kendini geri zekalı mı hissediyorsun?
- Hayır, demiş çocuk,
ama sizin tek başına ayakta kalmanıza gönlüm razı olmadı da...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr