RTÜK, geçtiğimiz günlerde kurumun mühendis ihtiyacını karşılamak üzere sınav açtı. Sınav, dedikodu ve torpil olmasın diye bağımsız bir kuruluşa yaptırıldı. ODTÜ ve Bilkent'ten 3 öğretim üyesi ile 2 uzman RTÜK personelinden oluşturulan toplam 5 kişilik komisyon önce soruları belirledi, ardından sınavı yaptı. Yazılı ve sözlü olmak üzere iki aşamada yapılan sınavda 15 aday başarılı bulundu. Sıra sınavı kazanan adayların işe başlatılmaları için RTÜK Üst Kurulu'nun onayına gelmişti. Bu onay, bir formalitenin yerine getirilmesinden başka bir anlam taşımıyordu. Ama öyle olmadı. Konunun görüşüldüğü Üst Kurul toplantısında mühendis kökenli üyelerden biri söz aldı:
- Arkadaşlar dedi, gerçi komisyon şu şu isimleri başarılı bulmuştur ama bana göre bu isimlerden şu 4 kişi mesleki açıdan yetersizdir. Dolayısıyla onların yerine önereceğim şu arkadaşı işe başlatalım.
Üst Kurul üyelerinin biri hariç diğerleri, "Hay haaayy" dediler ve daha çok puan almış 4 kişinin yerine daha az puan almış 4 kişinin işe alınmasına "olur" verdiler.
Sınavı kazanan 4 kişi torpil yiyerek sınavı kaybetmiş sayıldı.
Ne hukuk! Ne adalet!
Merve ve Cicciolina!..
Merve Hanım milletin karşısına türbanla çıktı, türbanla oy istedi ve aldı. Seçmenler ona bu giysisiyle oy verdiler. Bu giysiyle görev yapmalıdır..."Okurumuz
Erol Ünsever, FP'lilerin bu tezi üzerine soruyor:
- Bu dönem Meclis'te 20 dolayında bayan milletvekili bulunuyor. Çoğu seçim kampanyasında seçmenin karşısına pantolonla, kazakla çıktı. Meclise pantolon ve kazakla mı girecekler? Erkek milletvekilleri seçmeni etkilemek için diyelim ki sarık ve şalvar giyerek kampanya yaptılar. Meclis'e aynı kıyafetle girmelerine izin verilecek mi?.. İtalya'da
Cicciolina adlı striptiz yıldızı seçim kampanyasında sık sık soyunmuştu. Meclise o kıyafetle gelse kabul edilir miydi?..
Okurumuz eklemiş:
- Boşuna nefes tükettiğimi biliyorum. Ama yine de yazayım dedim.Avukat...
Temel, Hukuk Fakültesi'ni bitirmiş. İlk davasını almış... Karmaşık bir cinayet davası... Deneyimsiz olduğu için ilk celseye gitmeden önce hocalarından birine rica etmiş:
- Mahkemeye gelip savunmamı dinler, hatalarımı söyler misiniz Hocam?Hoca kırmamış, gelmiş... Oturum başlamış,
Temel müvekkilini hararetle savunurken bir yandan da göz ucuyla hocasını süzüyor...
Küçük bir kağıda
"Hocam, nasıl gidiyor? Müvekkilimi idamdan kurtarma şansım var mı?" diye not düşüp göndermiş bir ara...
Hocası da kağıdın arka yüzüne cevabını yazıp göndermiş:
"Aman konuşmaya devam et! Ne kadar konuşursan, o kadar yaşar!"***
Keşke Nazlı Ilıcak, Merve'yle ilgilendiği kadar binlerce gazete okurunu dolandırıp Amerika'ya kaçan oğlu Mehmet Ali'yle de biraz ilgilenseydi?..
***
***
Günün sözü
İnsanlar doğrunun yalnızca kendilerine vahyedilmediği noktasına bir türlü gelemiyorlar.
M. Ali Kılıçbay***
Hoca'nın dolapları
Necmettin Hoca Refahyol iktidarını bol çelişkili, bol palavralı bir icraatla sürdürürken millet acaba bu işin sonu nereye varacak diye tedirgin bir bekleyiş içindeydi. Hoca icraatta dökülünce ve meydanı kendince boş görünce işi dinsel kaşımaya götürdü... Önce
"Taksim'e cami"yi, peşinden
"devlet dairelerinde kadınların başörtüsü ile çalışmasını" gündeme getirdi. Bardak o zaman taştı. Asker o zaman devreye girdi. Peşinden 28 Şubat geldi; iktidarın birinci yılında Hoca koltuğu bırakmak zorunda kaldı. Bu kadarla kalmadı. RP kapandı, Hoca siyasetten yasaklandı. Partinin FP adı altında oyu yüzde 15'e düştü.
Alınan dersleri değerlendiren
Recai Kutan, FP'nin başında ılımlı bir çizgi tutturmaya çalışırken Hoca yine çıktı ortaya. Bu defa türbanı Meclis'e dayattı. Askeri yeniden devreye, partinin başını yeniden derde soktu.
İktidarda seçmene verdiği sözleri tutamayan Hoca, farklılaşmayı her defasında dinsel dayatmada arıyor. Cumhuriyet'le şeriatçı görüşü karşı karşıya getiriyor. Partisini güç durumda bıraktığı gibi askerleri de siyasete çekiyor.
Tabii ki Hoca'ya bu fırsatları veren bir ortam da var.
Fakir bırakılmış yığınların FP'nin peşine takılması ne tesadüf, ne bu partinin başarısı... Olgu tamamen soyguncu düzenin fakir yığınlara başka çıkış kapısı bırakmamasından kaynaklanıyor.
FP'nin peşine takılanların çoğunluğunu şeriat özlemcileri değil, Allah'tan başka herşeyden umudunu kesmiş, bir tek ekmeğe muhtaç, ezilmiş yığınlar oluşturuyor.
Türbanı Meclis'e sokmak - sokmamak tartışmasının temelindeki sorun, türbanla yaratılan sorundan çok daha büyük... Çözüm şeriatçı takımın peşine takılan milyonlara bir parça olsun nefes aldırabilmekte...
Beylerin dikkatine
Amerika'da feministler sayesinde bazı sözcüklere yasak gelmiş:
Artık
"anchorman" diyemiyormuşsunuz.
"Anchor" demek gerekiyormuş.
"Chairman" (yönetici) denemiyor,
"Chair" diyebiliyorsunuz.
Yani sözcüklerdeki
"man" eki kalkıyor. İnsan baz alınıyor...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr