Melih AŞIK
Deniz Baykal geleceği iyi görmüş... Geçen yaz orasında
Mesut Yılmaz ve
Ecevit uzun süreli icraat hükümeti kurmakta ısrar ederken
Baykal;
- Hayır en geç Aralık'ta bir erken seçim yapalım, demiş ve bu isteğin gerekçelerinden biri olarak şu görüşü öne sürmüştü:
- Eğer Aralık'ta seçim yapılırsa, Refahyol'un kötülüklerini zihninde canlı tutan halk, RP ve DYP'yi sandıkta cezalandırır. Eğer seçim önümüzdeki yıla doğru sarkarsa Refahyol'un icraatı unutulur. Hükümet yıprandıkça Refah umut haline gelir...
Şimdi gidiş o yöne doğru... Yüzde 77'den yüzde 97'ye taşınan enflasyonun üzerine dev Meclis skandalı tuz biber ekti... Refahyol'un kötülükleri zihinlerden siliniyor. Kimi vatandaşlar,
"Daha kötüsü varmış" diye söyleniyor. RP'liler cesaretlendi...
"Anayasa Mahkemesi 11 - 0 lehimize oy verecek" demeye dahi başladılar.
Geleceği iyi gören
Deniz Baykal, bugünü de görebiliyor mu?..
O zaman bugünkü iktidara sağladığı desteğin artık kime ve neye yaradığını da görebilmeli... İşe
Mustafa Kalemli'nin
"istifasını" dayatarak başlamalı...
Yoksa CHP de Anasol'la birlikte başaşağı gidiyor...
Meclis 38 milyon dolarlık harcamayı 20 milyon dolara indirmiş...
Mesa - Nurol'a 18 milyon dolar eksik ödenecekmiş.
Kalemli de marifeti ortaya çıkınca aldığı daireyi geri vermişti.
Ceza hukukuna yeni madde eklenmesini öneriyoruz:
"Yakalandığında çaldığı malı geri veren hırsız cezadan kurtulur"
***
İster katılın ister katılmayın. Bizce sivil çete, Susurluk çetesinden daha zararlıdır. Neden mi? Nihayetinde Susurluk çetesi dışarı eroin ihraç edip kendi kazandığı dövizi paylaşıyordu. Sivil çete halkın parasını yağmalıyor.
***
"Mustafa Kalemli'nin yasal suçu yok", diyor Mesut Yılmaz, "ancak iş yaptığı firmayla ticari ilişkiye girmesi yanlıştı."
- Payına düşeni gayrimenkul yerine nakit para olarak almalıydı, diyecek neredeyse. Ama galiba dili varmıyor.
***
Rahmetli
Celal Kargılı bir mitingde şöyle haykırmıştı:
"Her yolsuzluk dürüst adamdan çalınan paradır. Her namussuzluk namuslu adama hakarettir. Uyan ey millet"
Türker Alkan'ın
"Siyasal Ahlak ve Siyasal Ahlaksızlık" adlı kitabından kimi satırları birlikte okuyalım:
"Türkiye'de tek parti döneminde yolsuzluk olaylarının (en azından devletin üst kademelerinde) şimdiki dönemle kıyaslanmayacak kadar az olduğunu görüyoruz...
Atatürk'e ve
İnönü'ye çok karalama yapmak istemişlerse de, hiçbiri tutmamıştır.
İnönü ziyaret ettiği dokuma fabrikasında kendisine hediye edilen bir top kumaşın parasını gönderecek ve faturasını alacak kadar dikkatli davranan bir devlet adamıydı. Daha sonra DP milletvekilleri kendisine bu bir top kumaşın hesabını sorunca, cebinden faturayı hemen çıkarıp Meclis kürsüsünden gösterecek kadar da öngörülü bir insandı..."
***
Türker Alkan, 1945'lerle 1985'leri yani Tek Parti dönemiyle
Özal dönemini şöyle kıyaslıyor:
"Sorunun kaynağı siyasal değişimde (demokratikleşmede) değil, ekonomik değişimde (kapitalistleşmede) yatmaktadır. İki dönem arasındaki en çarpıcı fark, kapitalistleşmenin 1960'lı yıllarda gittikçe artan hızıdır. 1960'lardan bu yana Türkiye'de kapitalistleşmenin kural tanımaz vahşi dönemi yaşanmıştır. 1980'lerde doruğa çıkan bu gelişme hala sürüp gitmektedir. Sorun siyasal sistemin değişmemesinde değil, fakat vahşi kapitalizmi ıslah edecek, denetleyecek değişimleri ve mekanizmaları gerçekleştirememekten kaynaklanmaktadır..."
***
Türker Alkan'ın tespitlerine Prof.
Turan İlter'in geçenlerde bir televizyon programındaki sözlerini ekleyelim:
- Siyaset ile sermaye birleşti, halk demokrasiden dışlandı...
***
Ve okurumuz
Ercan Erdem'in altına imza attığımız teşhisi:
"Kalemli skandalıyla noktalanan süreç hızını 12 Eylül sonrasında almıştır. 12 Eylül'ün hediyesi
Turgut Özal, açıkça
"siyaseti, ekonomiyi ve toplumu ahlaksızlaştırma" programını uygulamaya koydu. Namuslu adam enayi sayıldı. Yüksek enflasyon halkı yozlaştırdı. Ekonomik bunalımdan yakasını sıyırmak isteyen insanlar, yağma düzeninde umut ve pay arayışına girdi. TBMM yağmaya öncülük eden bir tavır takındı. Milletvekilleri
"Kıyak emeklilik"ten başlayarak kendilerine akıl almaz menfaatler sağladılar. Veya sağlanmasını sessizce kabullendiler. Milletvekilleri bu şekilde kafakola alınınca ve para su gibi akmaya başlayınca anlaşılıyor ki Meclis Başkanı da cesaretlendi, malı götürdü..."
1)
Mustafa Bey, efkardan kafayı çekip, gazel dinlerken arada bir:
- Nuroooool!..
diye nağra atıyormuş... Acaba bunu niye yapıyormuş?..
2) Meclis kapısında toplanan halk:
"Türkiye seninle gurur duyuyor" diye bağırmış.
Bilin bakalım o sırada kapıdan kim çıkıyormuş?..
Eloğlu Mars'a gitti... Koyun kopyaladı... Şu fakir ülke bir inkişaf, bir terakki, bir inkılƒp gerçekleştiremeyek mi?..
Diye garip garip sorarken müjde İzmir'den geldi.
Kadınlar cenaze namazında ön safta yer tutmuş...
Bu yılı, bu büyük devrimi tartışmakla geçiririz artık.
Bu arada bir merak.. Nedense son yıllarda dinsel konuşmalar, tartışmalar hep günahlardan arınmanın şekilleri üzerinde yoğunlaşıyor. Ve nedense insanları günah işlememeye, dürüst olmaya, yolsuzluk, hırsızlık yapmamaya çağıran ayetler, hadisler ve benzeri dinsel kurallar fazlaca ağıza alınmıyor.
Neden acaba?..
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr