"Siyasette bahar!"
"Liderler arasında barış rüzgarları..."
"Filanca liderle falanca lider nihayet anlaştı"
"Büyük uzlaşma"
Gazetelerimiz, zaman zaman yukarıdaki türden manşetler atar, siz okuyucular da bu manşetleri görünce sevinir, mutlu olursunuz. Peki acaba bu tür manşetleri görüp de sevinmeyen, mutluluk duymayan insan olabilir mi? Hemen söyleyelim, böyle bir insan var: ANAP Kocaeli milletvekili Hayrettin Uzun.
Nedenini merak ediyorsanız, buyrun diyoruz.
"Ben, eski Newyorklular gibi, bu tür uzlaşmalara hep kuşkuyla bakarım. Bilirsiniz, eskiden Newyork'ta müthiş güçlü çeteler varmış. Birbirleriyle sürekli çatışma halinde olan bu çeteler, az da olsa zaman zaman biraraya gelip anlaşırlar, bu anlaşma da gazetelerde manşet olurmuş. Ama Newyorklular, bu uzlaşma - anlaşma haberlerini her okuduklarında müthiş bir korkuya ve paniğe kapılırlarmış. Eyvah, bunlar anlaştı, şimdi birlikte davranıp bizim başımıza bela olacaklar, bizi birlikte soyacaklar, diye...O yüzden de çetelerin anlaşmasını hiç istemezler, aralarındaki anlaşmazlıklar ve çatışmalar ne kadar büyürse o kadar mutluluk duyarlarmış.
İki İrlandalı kavga ederken, yanlarına yanaşan üçüncü İrlandalının ilk sorduğu sordu, kavganız özel mi, umumi mi, olurmuş. Eğer kavga özel ise, hiç karışmazmış. Ama umumi ise o da derhal kavgaya dahil olurmuş. Bizim liderler kavgaya tutuştuklarında, ben kendi kendime derhal şu sorunun yanıtını bulmaya çalışırım: Kavgaları özel mi yoksa genel mi? Kavga özel, yani kişisel sebeplerden kaynaklanıyorsa hiç ilgilenmem. Yok, genelse hemem devreye girerim. Çünkü özel kavgaları özel çıkarları için verdikleri kavgalardır. Kavgaları genel olursa - ki bu bizim ülkemizde pek olmaz - ben hemen müdahil olurum. Çünkü bundan genellikle halkın lehine sonuçlar çıkar. Herkese tavsiyem, bizim liderlerin uzlaşması için değil, uzlaşmaması için dua etmeleridir. Uzlaşırlarsa, bilin ki bunun faturası halka çıkar."
İktidar (veya iktidarsızlık) hapının mucidi Dr. Malek, "Türk erkeğinin Viagra'ya ihtiyacı yok!.." deyince pek sevinmiştik. Ancak bakıyoruz medyada Viagra'ya ilgi büyük. Eğer ihtiyaç yoksa bu ilginin sebebi ne?.. Bakınız mesela dün en büyük iki haftalık dergi kapaklarını "Viagra"ya ayırmış. Üstelik Aktüel "Yataktan naklen Viagra mucizesi" veriyor. Naklen denince adamın aklı futbola gidiyor:
- Top şu anda Kazım'da... Kaleye doğru ilerliyor. Ancak daha 18'e girmeden nefesi tükeniyor. Kazım'ın boş kaleye golü atacak hali yok. Kazım olduğu yere yığılmak üzere. Fakat o ne?.. Kaleci Hatice, santrfor Kazım'a bir bardak su ile mavi bir hap uzatıyor. Kazım, "Viagraaaaa!" diye bir nara attıktan sonra hapı yutuyor. Birden diriliyor. O bitik Kazım gidiyor, yerine Fişek Kazım geliyor. Doğrudan kaleye ilerleyip golü atıyor. Ve goool, pardon viagraaa...
ÖSS sınavının ertesi günü gazetelerde manşetler:
"Umutlar söndü... 700 bin ailede ÖSS hüsranı yaşanıyor..."
Peki geri kalan 604 bin aile mutlu mu?..
Ne gezer... Bu ailelerin de 450 bini Haziran'daki ÖYS sınavından sonra hüsran yaşayacak. Üstelik onlar arada dershanelere yüklü ödemeler yapacaklar.
Geri kalan, yani kapağı bir üniverseteye atabilenler mutlu olacak mı?
Ne gezer...
Gazetemizin yüz akı isimlerinden Abbas Güçlü ve onun servisinin günlerdir verdiği rakamlara göre üniversiteye girebilen 130 bin öğrencinin ancak yüzde 5'i istediği fakülteyi seçebiliyor... Böylece mutlu olabilen öğrenci sayısı 7 bini geçmiyor.
Özetle... Bu yıl sınava giren 1 milyon 300 bin öğrencinin yüzde 99,5'i mutsuzluğa mahkum. Tıpkı geçen yıllarda olduğu gibi...
Ana babanın 11 yıl boyunca gecesini gündüzüne katarak gösterdiği çaba... Yaptığı masraf... Duyduğu kaygı, heyecan, üzüntü... Hepsi boşuna...
Dershanelere ödenen 100 trilyon lira?.. O da boşuna...
İstatistikler kolejlere ve dershanelere ödenen trilyonlara rağmen... Öğrencilerin sınavda fen ve matematik sorularının ancak yüzde 10'unu yanıtlayabildiğini söylüyor.
Tın tın öğrenciler yetiştiriyor sistem...
Peki bütün dersleri hatmetmiş, çok yüksek puanlar almış "harika öğrenci"lerin bildikleri birşeye yarıyor mu? Hayır... Onların sınav geçmek için öğrendikleri bilgiler de hayatta hiçbir işe yaramayacak cinsten şeyler... Mısır'da firavunların neden mumyalandığı, Rusya'da kömür üretimi, Kalde ve Elam'da devlet yönetimi vs...
Atatürk Türkiye'si en büyük ağırlığı eğitime verdi... Mustafa Necati'ler, Hasan Ali Yücel'ler, Tonguç'lar ve onlar gibi sayısız eğitimci yetiştirdi. Köy Enstitülerini kurdu. Üniversiteleri geliştirdi. Ama ne var ki... 1950'den sonra iktidara gelen ve ABD'nin desteğiyle Cumhuriyet kazanımlarını tersine çevirmek isteyen güçler daha başarılı oldu... Eğitim, son 50 yılda adım adım, genç beyinleri köreltmeye yarayan bir ihanet sistemine dönüştürüldü...
1 milyon 300 bin çocuğun beynini işe yaramaz bilgilerle doldurmak... Ve onların yüzde 95'ini daha üniversite kapısından içeri adım atmadan eğitimden soğutmak, umutsuzlandırmak... Böyle bir sonuç kendiliğinden oluşamazdı. Bu sonucu gerçekleştirmek için dış bağlantılı, oldukça kapsamlı bir plan uyguladılar. Başarılı da oldular. Eğer uyanamazsak... Yarınlar daha da umutsuz ve kötü olacak.
Ahmet Nuri Nal, bundan altı ay kadar önce TEAŞ'ta, Proje Tesis Dairesi'nde şefti. Terfi etti, Malzeme Yönetimi'ne müdür yardımcısı olarak atandı. Bu atamanın üzerinden 15 - 20 gün geçmişti ki, bürokrasinin kuralları, gelenekleri açısından inanılmaz bir olay yaşandı, Ahmet Nuri Nal bir daha terfi etti ve aynı yere müdür oldu. Bu defaki hedefi Malzeme Yönetimi Daire Başkanlığı idi. Ancak bu hedefine ulaşamadı. Çünkü birileri yoluna taş koymuştu. Peki, birileri engel oldu diye mücadelesinden vaz mı geçecekti yoksa hedef mi büyütecekti? Kahramanımız ikinci yolu seçti ve hedef büyüttü. Bu kez gözünü koyduğu koltuk Genel Müdürlük idi.
Sonuç mu? Kendileri şu anda Kemerköy Termik Santralı'nda Genel Müdür koltuğunda oturmaktadırlar...
Yazara E-Posta: M.Asik@milliyet.com.tr