Rumeli Kürtlerinden! Fahrettin Fidan kendini peşmerge kıyafetiyle gizledi, Diyarbakır'da düzenlenen Nevruz kutlamasını sizler için izledi.
- Hazırlıklar tamam mı Türker? Kutlamaya başlayabilir miyiz?
- Hemen hemen herşey tamamdır amirim, beş dakikaya kalmaz başlayabiliriz.
- Çok güzel...
-!!! Amirim, bakın bakın, bi adam üzerimize doğru geliyo...Kıyafetine bakarsanız, PKK'nın dağ kadrosundan bi teröriste benziyo...Emredin, hemen enterne edelim, ne olur ne olmaz.
-Ne PKK'sı, ne dağ kadrosu lan? Vali Bey'imizi tanımadın mı? Hoşgeldiniz sayın valim, şeref verdiniz efendim.
- Biji Kurdara azadi, arkadaşlar! Nasılsınız, iyi misiniz?
- !!!???
- Merhaba diyoruz oğlum, niye almıyorsunuz selamımı?
- !!! Şeyyy sayın valim, bu dediğiniz pek selam olmadı da...Hani başka biri söylemiş olsaydı, hemen içeri almıştık.
- Yanlış bişey mi söyledik yoksa?
- Nasıl söylesem bilmem ki sayın valim, bu dediğiniz laf biraz suç teşkil ediyor. Kürtlere özgürlük, gibi bi şey oluyo.
- Yok yav? Vay namussuz odacı! Bana bugün insanları böyle selamlamamı söylemişti deyyus...
- Emredin, kendisiyle hemen bi sıcak temas sağlayalım sayın valim.
- Tamam, tamam, siz o işi bana bırakın da hazırlıklar tamam mı, onu söyleyin. Kutlamalara başlayabilir miyiz?
- Hazırdır sayın valim, buyrun ateşi yakın.
- Verin bakayım şu meşaleyi...Hah işte, yaktım! Lu, lu, lu, lu, luuuu...
- Eyvaaahhh, gene rezil olduk! Lu, lu, lu'yu siz değil, karınız çekicekti sayın valim. Evlerin damlarındaki Kürtler bakın, gülmekten kırılıyorlar...Tüh, tüh, tüh! Diyarbakır, Diyarbakır olalı böyle Nevruz görmemiştir sayın valim.
- Boşveerrr, yıllar sonra da olsa milletin yüzünü güldürdük ya, sen ona bak. Lu, lu, lu, luuuu...Biji Nevruz! Biji Nevruz!
DSP Lideri Bülent Ecevit diyor ki:
"ABD öteden beri başka ülkelerin gerek dış, gerek iç siyasetlerini kendi stratejik hesaplarına göre yönlendirmeye uğraşır. O arada liderler devirip liderler yaratmaya, açıktan veya dolaylı yollarla partilerin içlerini etkilemeye çalışır..."
Bülent Bey haklıdır... Eğer çıkarı öyle gerektiriyorsa ABD'nin bir devlet ya da parti liderini devirdiği, yerine kendi adamını geçirdiği çok görülmüştür...
Ancak... Eğer çıkarı tersini gerektiriyorsa ABD tersini yapar...
Örneğin diyelim ki... Bir siyasi lider solcu görünerek solun oylarını toplar... O oylarla çıkan 70 küsur milletvekilini Meclis'e kilitler. Ağızlarını açmalarına izin vermez. Böylece 4,5 milyon sol seçmenin sesinin siyasete yansımasını önler. Partiye demokrasi sokmaz. Sendikalardan kaçar. Misyon olarak bir sosyal demokrat partiyi çökertmeyi, sağ partileri iktidara taşımayı benimser. Solun iktidara gelmemesi için tam mesai çalışır...
ABD enayi mi böyle bir lideri düşürsün. Tam tersine o lideri eleştirenleri düşürür, lideri el üstünde tutar. Bülent Bey ABD'yi üzecek ne yapıyor ki Washington onu düşürsün...?
Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen Neil Simon'un "İkinci Caddenin Mahkumu" adlı komedisi büyük ilgi görüyor. Trabzon Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü görevinin yanında oyunun yönetmenliğini de üstlenen Burak Karaman o yüzden hayli mutlu görünüyor. Altı yıldır bu görevde bulunan, sık sık "canlı laz fıkraları"na tanıklık etmenin de keyfini yaşayan Karaman, telefonda yaşadığı son olayı anlatıyor:
"Geçenlerde Bankamatik'ten para çekeceğim.. Makinenin önünde yaşlı bir amca duruyor. Ama hiç birşey yapmıyor, öylece seyrediyor makineyi. Sonunda dayanamadım;
- Para çekmeyecekseniz, izin verin de ben çekeyim!.. dedim.
- Tabii uşağum, buyur çek! dedi.
Paramı çektikten sonra, belki çekmesini bilmiyordur, yardım edeyim, diye düşünüp, dedim ki:
- Amca, bilmiyorsan senin yerine ben çekeyim...
- Ha şimdi, bu makine para veriii mi daa?.. dedi.
- Tabii amca, kartını şuraya koyuyorsun, şifreni yazıyorsun, eğer bankada paran varsa, parayı şuradan alıyorsun... diye açıklama yapınca...
Şöyle bir süzdü beni ve dedi ki:
- Tamam da uşağum!.. Ha bu makine benim pankada param olduğunu nerden biliiyi?..
Göztepe'den Selami
Rüyamda psikiatristim. Sabah erken saatlerde muayenehaneme gidip, önlüğümü giyiyorum. İlk hastam, sarışın güzel bir kadın. At gibi yürüyerek odama giriyor. Koltuğa oturuyor. "Buyrun hanımefendi, anlatın derdinizi" diyorum. Utangaç bir tavırla "Ayıptır söylemesi, bende güzellik kompleksi var doktor bey" diyor. "Bu kompleksin yarattığı şımarıklıklar yüzünden ruhsal dengelerim bozuldu. Ne dediğimi bilmiyorum. Her geçen gün daha fazla saçmalıyorum."
Ayağa kalkıp hastama yaklaşıyorum. "Bu saçmalama işi ne zaman başladı hanımefendi?"diye soruyorum. "Beni apartmanın yönetim kurulu başkanı seçtiklerinden sonra" diyor. "Apartman tarihinde ilk kez bir kadının başkan seçilmesi, bende güzelliğin yanısıra, önemli bir kişi olma kompleksi de yarattı. Bir anda, ne oldum delisi oldum... Bunda, komşular ve akrabalar tarafından acaip şekilde pohpohlanmanın da etkisi var, sanıyorum. Biriciksin, dediler... Sen bu apartmanın gülüsün, dediler... Şımarttılar beni...
Masama dönüp önümdeki kağıda birşeyler yazıyorum. "Apartman sakinleri ne tip insanlar? diyorum." "Hepsi zengin ailelerden oluşuyor" diyor. "Erkeklerin çoğu da çapkın moruk..."
Önlüğümü çıkarıyorum. "Ne gibi çapkınlıklar yapıyorlar?" diye soruyorum. İrkiliyor. "Şeyy..."diyor."Ne bileyim işte, asansörde falan karşılaştığımızda benim çok güzel olduğumu söylüyorlar. Aslında ben güzel falan değilim. Sarışın olmam nedeniyle dikkat çekiyorum. Arz talep meselesi anlayacağınız..
Önlüğümü tekrar giyiyorum. "Hanımefendi, geçmiş olsun...İyileştiniz. Gördüğünüz gibi artık saçmalamıyorsunuz. Demek ki neymiş, keramet önlükteymiş..." diyorum. Hastam mutlu bir şekilde odadan çıkıyor...
YORUMU: Yorumsuz...